BÖLÜM 3:
Hani eve hırsız girmişti ya! Evdeki kaset çaları ve televizyonu hırsız çantaya koymuş tam götürecekken, diğer ev sakinleri gelmiş eve. Seslerini duyunca hırsız hiçbir şey alamadan arka kapıdan kaçıvermiş. Gelenler arasında Ferhan abi de var. Önce anlamlandıramamış neden malzemeler çantalarda diye sonra anlamış, soygun var. Hemen eli ayağına dolaşmış alelacele kimi tanıyorsa aramış. Neyse ki bir şey çalınmadan, kimseye ciddi zarar gelmeden olay kapanmış. Sadece Mert abi biraz hırpalanmış. Gelelim, Ferhan Abi’ye.
Türkiye’de beklerken Güney Avrika’ya gitmek için, Ferhan Abi ile görüştük. Konuştuk, her şeyde anlaştık. Geleceğim tarih belli, ineceğim saat belli. İlk bölümde bahsettim, “Arkadaş geldi, beni aldı havaalanından.” demiştim. İşte o arkadaş Ferhan Abi. Ama öyle basit olmadı gelişi. Çıktım kapıdan, bir topluluk var, herkes sevdiğini karşılamak için bekliyor. Ya da bir yakınını, belki de iş arkadaşını. Neyse, çıkarken kapıdan bakıyorum topluluğa ve herkes bana bakıyor. Gözlerim Ferhan Abiyi arıyor ama yok. Baktım biri bana el sallıyor, Hah!” dedim “Demek birini yollamış.” Ona doğru yöneldim, meğerse arkamdan gelene el sallamış o kişi. Ömrümde ilk defa uçağa binmişim, ilk defa yurt dışına çıkıyorum, ilk defa Afrika’ya geliyorum ama Ferhan Abi yok. Sonra çıktım, düşündüm ve 5 dolar bozdurdum. Telefon ettim Ferhan Abi’ye telefon kulübesinden. Garip gelmesin, daha cep telefonları yok piyasalarda. Çok yaygınlaşmamış. Neyse, Ferhan Abi demesin mi “Sen bugün mü gelecektin? Hay Allah ya! Tamam, bekle, hemen geliyorum.” Evet, hemen geldi, 1 saat sonra. Ben de tabii heyecan dorukta olunca böyle küçük problemlere takılacak değildim. Tabii nereden bileyim, Ferhan Abinin havaalanına gitmeyi normalde sevmediğini. Zaman içinde o işi bana verdi sonra. Güney bölgesindeki ülkelere kim gelse Türkiye’den, önce Johannesburg’a uğrardı. Peki kim giderdi karşılamaya, tabii ki ben.
Bir eğitim gönüllüsü yenice evlenmiş. Eşi ile Mozambik’e gidecek. Gittim karşılamaya Hüseyin Bey’i. Bizde kaldılar bir süre. Hüseyin Bey’i, “Aman dikkat edin, kalabalık yerlerde tek dolaşmayın. Arabanızı güvenli yere park edin.” diye uyardıktan sonra tecrübelerinden istifade etmeye başladık. Nitekim o da Rusya’da bulunmuş bir eğitim gönüllüsü. Sonra Mert abi arabası ile Hüseyin Bey ve eşini Mozambik’e götürdü. Keşif yapmak amacıyla gittiler. Bir okul açalım, güzel eğitim verelim bu güzel insanlara diye. Sonra geri döndüler. Konuşurken ilk cümleler şöyle: ‘Hocam, Mozambik’e şöyle gittik, böyle gittik. Sonra, bir marketten su ya da birkaç şey almak için üçümüz arabadan indik. 5 dakika sonra geri döndüğümüzde arabanın teybi çalınmıştı.’
O ilk keşifler işe yaradı ve okul açılmaya karar verildi Mozambik’te. Ama çok durmadı Hüseyin Bey Mozambik’te. Galler’e gittiler. Gittiler, gittiler de şimdi kim gelecek ve Mozambik’te okul açacak? Neyse zaman geçti, sonra Ferhan Abi bir gün bana dedi ki “Yarın Mozambik’e gitmek üzere bir arkadaş gelecek. Türkiye’deyken kendisi ile görüştüm. Yarın sen alsan olur mu?” Ben de “Tabii ki abi.” dedim. Ve sordum: “Kaçta geliyor?”, maksadım o saatte orada olayım, bekletmeyeyim. Cevap, “Bilmiyorum.” Sonra “Peki, direkt mi geliyor, aktarmalı mı?” diye sordum, cevap “Bilmiyorum.” “Kaç kişi geliyor?”, “Bilmiyorum.” Tamam, anlaşılan hiçbir şey bilmiyor Ferhan Abi ama “Abi tamam, bari gelecek olan arkadaşın adını söyleyin de bir kâğıda yazıp göstereyim gelenlere ve karşılayayım.” ve cevap aynı “Bilmiyorum.” “Tamam.” dedim ve başladım gülmeye. “Abi, bu havaalanına saatte binlerce kişi geliyor. Peki ben nasıl karşılayacağım arkadaşı? Madem görüştünüz nasıl biri onu söyleyin de gidince benzerlerine tek tek sorarım “Sen misin?” diye. Uzun boylu, kısa boylu, şişman, zayıf… Maalesef hiçbir şey hatırlamıyor Ferhan Abi, “Bilmiyoru.” diyor başka bir şey demiyor. Ertesi gün gideyim de havaalanına, nasıl karşılayacağım, nasıl tanıyacağım? Binlerce insan içinden nasıl bileceğim? Ve sonunda bir çözüm düşündüm. Ve bence güzel bir çözümdü ama…
Bekleyin daha bitmedi. Devamı gelecek…



















