Niyazi SANLI
İnsan bu dünyaya yalnız, çıplak ve ağlayarak gelir. Dünyadan giderken de yalnız ve çıplaktır. Arkasından
ağlanır.
İnsan birtakım temel ihtiyaçları nedeniyle toplu olarak yaşamak zorundadır. Elbette bunun istisnaları vardır.
Ancak insanın bir toplulukla yaşaması onu yalnızlıktan kurtarmaya yetmez. İnsan duygu ve düşünce
dünyası itibarı ile hep yalnızdır. Yaşadığımız her olayı aslında zihnimizde, kalbimizde ve ruhumuzda
yaşarız. Esas olan oradaki etkileridir. Kimse sizin iç dünyanıza giremez, onu bilemez ve anlayamaz. Siz
anlatmaya çalışsanız da anlayamaz.
Bence gerçek hayat kalpte, zihinde ve ruhta yaşanır. Dolayısıyla da hayat her zaman tek kişilik bir
hikâyedir. Kimse bu hikâyenin içine giremez. Herkes kendi hikâyesinin kahramanıdır.
İnsan acısını, sevincini, kederini, mutluluğunu ve huzurunu daima tek yaşar. Etrafındaki insanlarla bütün
bunları kısmen paylaşsa bile gerçek anlamda ortak bir huzur, mutluluk ve acı yaşanması mümkün değildir.
Eli kesilen bir insanın acısını ondan başkası yaşayabilir mi? Çevredekiler o acıyı paylaşabilir mi? O acıyı
dindirebilir mi?
Elbette hayır.
Aynı şey yaşadığımız mutluluklar, acılar, sevinçler, kederler ve yalnızlıklar için de geçerlidir. Kimse bunlara
ortak olamaz. Hayattaki her fiil böyledir. Hiç kimse senin doğumuna ve ölümüne ortak olamadığı gibi ruh
dünyandaki hiçbir duygu ve düşünceye de ortak olamaz.
Yalnız geldik, yalnız yaşıyoruz ve yalnız gideceğiz.
Bu nedenle de kimseden bir beklenti içine girmeyelim.
iyi okumalar…