MECBURİYET
STEFAN ZWİEG
“İnsan çaresizliği en çok kalbin EVET, aklın HAYIR dediği yerde hisseder.”
Enfes bir kitap.
Biraz düşünmek, kendinizle baş başa kalmak, hayatı sorgulamak istiyorsanız, bu kitabı muhakkak okumak gerekir derim.
‘Nasıl bir mecburiyet onu da benim gibi sıcak yatağından sabahın ışığına çıkardı acaba?” Mecburiyetler hayatımızın içinden çıkaramadığımız gerçekler. Çıkarmamıza gerek de yoktur aslında onları, önemli olan onlarla baş etmemiz gerektiğini bilmek. Aynı kitabın kahramanı Ferdinand gibi.
Hayat bazen mecburiyetler ile sorumluluklarımız arasında bırakır bizi. İşte burada arafta kalır insan. Aynı ölüm ile ayrılığın tartılması gibi. Kaç gram, kim ağır gelecek bugünden belli olmaz. Ve ikisi arasında çırpınışlarımız. İşte bu arada kaldığımız zaman, hakikaten neyi tercih ederiz? İşte bu sorunun cevabı gizli bu kitapta. Ama sen söyle diyorsanız, ben diyeyim o zaman.
“İçinden birşeyler hayır diyorsa, sende hayır demelisin”
İster buna hisler deyin, ister vicdanın sarsılmaz kantarı deyin ama hakikaten bir şey yaparken veya yapmak zorunda kalırken içinizden güçlü bir ses Hayır diyorsa, zorlamayın. Çünkü zorlasanız bile işin neticesinde yine o hayır çizgisine geleceksiniz.
Hayatın zorluklarıyla tek başına mücadele edilmez. İşte burda elmanın yarısı rol alır. Paula gibi bir eş,bir dost, bir yardımcı, size göremediğiniz gerçekleri gösterir, sizi uyanamadığınız hakikate uyandırır.
Ve sizi insanlıktan çıkarmaya çalışan ne varsa işte o da hegomonyanızdır. Bazen hegomonya öyle güçlü olur ki, ona bu gücü sizin verdiğinize inanasınız gelmez. Ama öyledir. Bu gerçek, Paula’nın sözlerinden kitabın satırlarına şöyle dökülür:
“Neden onların gücü var? Çünkü bu gücü onlara siz veriyorsunuz. Ve sizler korkak olduğunuz müddetçe onların gücü hep olacaktır. Tüm bunlar, yani insanlığın bugün korkunç dediği şey, yeryüzündeki on insanın iradesinden ibaret ve on insan bunu yeniden yıkıp yok edebilir. Bir insan, yaşayan tek bir insan onlara karşı durarak bu gücü yerle bir edebilir.”
İşte bu hegomonyayla mücadele edebilmek için aradığınız güç sizdedir. “Tek bir birey herhangi bir kavramdan daha güçlüdür her zaman, fakat kendisine inanmalı, iradesine sahip çıkmalıdır.”
Çünkü itiraz etmeyen, karşı koymayan herkes suç ortağıdır.
Duygularımız, düşüncelerimiz açısından olduğu gibi fiziki açıdan da bazen kaçışlarımız olur bizim. Bir fikirden, bir kavramdan, bir şehirden, bir ülkeden. İşte bu durumlarda özgür olabilmenin ilacı da, kitaptaki bir ifadeyle gönül dünyamıza zerkediliyor:
“İnsan kendini kaçak hissettikten sonra hiçbir yerde özgür değildir, içerde ya da dışarda olmuş hiç fark etmez.”
Ne diyeyim, okumadıysanız siz de seveceksiniz bu kitabı. Okuduysanız “unutulmazlar” arasına girmeyi hak eden bir kitap.
Unutmayın! Kendi elinizle çizdiğimiz sınırlardan firar ettikçe özgür oluruz.