EŞYA İLE ARKADAŞLIĞIM
ALİ CÖRE
Bir kaç gün önce oğlum bir telefon almış. Elindeki modelden daha düşük bir model. Bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Bir türlü anlayamıyorum. “Oğlum neden daha eski bir telefon aldın? Madem öyle yenisini alaydın.” dedim. Telefonu almak için otuz kilometrelik yol gitmiş.
Meğer benim elimdeki telefon eski olduğundan kendi kullandığı yeni model telefonunu bana hediye etmek için kendisine eski model satın almış. Sürpriz yapmak istemiş. Tabi çok mütehassis oldum. Çok sevindim oğlumun bu inceliğine. Ele güne karşı babasının elinde iyi bir model olsun istemiş. Tabii çocuk da haklı. Bu türlü eşyalar yani saat gibi, telefon gibi şeyler insaların göz ucuyla bakıp karşısındakine değer biçtiği eşyalar. Bir nevi hedonistik ürünler, statü göstergesi gibi şeyler yani.
Sizde de var mıdır bir eşyaya bağlanmak, onunla arkadaş olmak? Ben de böyle bir huy var. Uzun süre kullandığım, yanımda taşıdığım eşyalarımla aramda sıkı bir bağ oluşuyor. Onu yenisi ile değiştirmek zor geliyor, yenisine hemen alışamıyorum. Kaldırıp atamıyorum.
Eskileri bir müddet daha saklıyorum. Yeni eşyayı bir müddet kullanmaya başlayamıyorum. Belki yenisine alışmak zor geliyordur. Söz gelimi eski telefonum ile bağımı hemen koparmak istemiyorum. Dolapların çekmecesinde üç dört adet eski model telefonu halen daha saklamaktayım. Nasıl değiştirebililirim ki onunla çok güzel hatıralarımız olmuş, gezmiş dolaşmış ilginç fotoğraflar çekmişim, beni sevdiklerime bağlamış, görüştürmüş. Olur mu hemen kaldırıp atmak bir yere.
Mesela bir çanta almışım. Ama yeni çanta almamak için epey bir zaman beklemişim, direnmişim. Hatta bir kaç kere onunla birlikte çanta almak için dükkan dükkan, tezgah tezgah dolaşmış, “Hele biraz daha omuzumdaki ile idare edeyim.” demişim. “Zaten bundan daha iyi değil buradakiler.” diyerek çıkmışım pazardan. Sağındaki solundaki eskiyen, sökülen yerleri pekiştirmiş, fermuarını tamir etmişim. Hem yıllarca omuzumda taşımışım. En değerli evraklarımı, eşyalarımı ona emanet etmişim. Her yere götürmüşüm, her daim elimin altında olmuş. Arkadaşlığımızı daha fazla sürdürebilmek için çabalamışım. Nasıl partallaştı diye birden bire onu çöpe atabilirim?
Bazı eşyaların çoğunu da kullanmıyorum. Renk renk saatler, kemerler ve onlara uygun kıravatlar ve tabii ki ayakkabılar ışıl ışıl duruyor. Ama kullanmak için bir durum ya da hayat tarzına sahip değilim. Eskiden ofiste çalışırken her sabah özenle onlardan bir takım yapıp, biri biriyle uyumlu kombin oluşturuyordum. Ama şimdi öyle bir çalışma hayatı içinde bulunmuyorum. Dolayısı ile kullanamıyorum. Takım elbiseler, pantolonlar, klasik gömleklerimin çoğunu dağıttım. Ama her birine derin bir hüzün ve gurbet duyguları içinde veda ettim.
Bu hal ne ile izah edilir? Psikoloji biliminde bunu yeri var mıdır? Ya da bu bir hastalık mıdır? Bilemedim.
Her bir eşya ile aramızda duygusal bir bağ oluşuyor. O eşyaların bağlantılı olduğu durumlara, kişilere ve hatıralara beni alıp götürüyorlar. Geçmişle canlı bir bağ kurup bana o anları yaşatıyorlar. Öyle ki bazen o eşyanın yıllar önceki paketlediğim, katladığım, ütülediğim halleri ile ve o zamandan kalma kokuları ile muhafazasına itina gösteriyorum. Mesela dokuz sene önce İstanbul’dan gelirken ütüleyip katladığım gömleklerimi yakın zamana kadar kullanmadım. Bir gün dönersem bu gömleği giyip giderim diye düşündüm.
Bu alışkanlık ya da huy normal bir durum mu halen çözmüş değilim. Umarım psikolojik bir hastalığım yoktur. Ya da yaşı ilerleyenlerin eşyaları saklama ve biriktirme huyu gibi bir şey değildir. Allah korusun bir de bakmışım kendimi çöplerin arasında bulmuşum.