Ahmet Yılmaz
Beraber çıktık, Yalan dünyanın… çekilmez şu hayat yoluna. Bazen mutluyduk, Bazen üzgün… bazen de düşe kalka. “Yeis”e hiç düşmezdik, “Ümit”lerimiz ise… dimdik ayakta. “Şükür”, en büyük gıdamızdı bizim, Fışkırırdı bereket! o minik yuvamızda. Zaman, dört nala giderken son hızla, Gözlerimiz ufuktaydı hep… ne kadar çelme takılsa da.
Aniden! ayrılık geldi çattı, Hem de zorla. El sallayamadan… denizi kucakladım ancak, Mecalsiz kollarımla. Zaman geçtikçe… hasretin sıradağlar gibi büyüdü, Çökmüş omuzlarımda. Siluetin kaldı… suya çizilen bir tablo gibi, Üzgün bakışlarımda. Gök kubbeyi dinliyorum sessizce… mahsun mahsun, Belki… sesin çınlar kulaklarımda.
Ne zaman, Koşsam eve! yağmur, çamur, sel ve fırtınada, Birer gemici feneriydi, Rengarenk… balkon çiçeklerin bana. Lezzet habercisiydi, Yayılan mis kokular…yaklaştıkça bizim sokağa. Ve, her zamanki gibi, Ay misali bir nur halesi… bekliyor beni kapıda. Şimdi ise yadellerde… yapayalnızım, Sıcak bir tebessümüne hasret… hasta yatağımda.
Aylardan, yıllara dönen sensizliğim, O güzel sohbetlerine muhtaç. Dağınık bir odaya dönmüş hayatım, Senin toplamana muhtaç. Hücrelerime kadar işleyen garipliğim, Şevkat ve sevgine muhtaç. İçime akan her damla gözyaşım, Senin silmene muhtaç. Kavursada ciğerimizi…gelip geçecek bunlar, Zaten ömür…bazen iyi, bazen kötü bir sarkaç.
Yokluğunda, Bütün hatıralarımızı… hatmettim. Düşündüm eski günlerimizi, Nefsime de… en ağır sözleri sarf ettim. Kırıcı ve bencil duygularımı, Artık… son zerresine kadar yok ettim. Dualarım odur ki: Cennette de elele, Vuslat için… ben ne yeminler ettim. Yok amma! varsa eğer, hakkım sende, Bil ki… ben hepsini helal ettim.
Yalnızlık, Yine bir kabus gibi, çöktü üzerime. Gözkapaklarım… ne zaman ağırlaşsa, Hayalin düşer gözlerime. Şu bitmek bilmez gecelerde, Bilmem… dualarımı hisseder misin? Uçsuz bucaksız mesafelerden, Kavuşmak… acaba hayal mi dersin? Benim de gözlerim…hep ötelerde zaten, Sen de… hakkını helal eder misin?