ERTUĞRUL İNCEKUL
“Anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.” – Andre Gide
Kitap dostlarımız, sırdaşlarımız olmasa ne yapardık! Dost, yanınızda olmadığında bile içten içe sohbet ettiğiniz kişidir, tıpkı kitaplar gibi…
Kitapların doldurduğu boşluğu doldurabilecek başka hangi sihirli kavram vardır? Kitapsız bir dünyada aşk yarım kalmaz mıydı? Sevgiyi hangi satırlara yazardık? Anaların yüreğindeki şefkat hangi limana sığınırdı? Kahramanlık hikayelerimizi kim tarihin derinliklerinden bize getirirdi? Hasretlerimizi hangi sırdaşa emanet edebilirdik? Acılarımızın yükünü taşıyabilecek kadar güçlü omuzlar kitaplardan gayrı kim olabilirdi? Özlemlerimizi, hasretlerimizi kitaplarla gidermedik mi çoğu zaman? Yüreklerimize dokunan şairlerin, düşünürlerin, liderlerin, yazarların, aşıkların, ariflerin en değerli sözleri kitaplara emanet değil mi?
Kitabı olana yalnız denir mi? Yalnız, kelimelerini kaybeden talihsize denmez mi? Kelimeleri olanın her zaman diyecek bir sözü olmaz mı? Kitapları ruhuna içirmiş arifler yeryüzünü kurmadı mı? Kitapsızlardan çektiğimiz kadar başka kimden çekti şu ihtiyar dünya? Dört kitabın hikayesi desek serüvenimize eksik ne kalır geriye? Oku emri ile başlamadı mı en büyük hakikat? Esmanın talimi değil miydi ilk ders?
Geçenlerde davası ve inandığı değerler uğruna uzun yıllar hapis yatıp çıkan bir arkadaşım bana içeride nasıl dayanabildiğini iki kelime ile özetledi; Rabbe kulluk ve kitaplar. Pek çok Yusufiye’de yatan çilekeş arkadaşlardan benzer sözler duydum; Nurların sihirli ikliminde günlerin nasıl geçtiğini anlayamadım, sohbet-i canânlar, can dostlar sayesinde. Bazen bir kitap hayat kurtarır. Bazen bir kitap yepyeni dünyaların kapısını aralar zihinlerimize. Bazen nefessiz kaldığımızda nefes olur. Bazen vefasızlardan usandığımızda, usulca sokulur yanımıza bize yarân olur, çok da itina istemez, naz yapmaz insanlar gibi…
Kitapların satırları arasında Serahsi’nin sırlı dünyasına, Râzi’nin engin Kur’an ufkuna, Muhasibi’nin çağları aşan yorumuna, İmam Rabbani’nin kulluk şuurundaki derinliğine, Hz. Mevlâna’nın müteal aşkına, Molla Câmi’nin varlığa ait derin vukufiyetine, Bediüzzaman’ın temkin ve camiiyetine ulaşabilirsiniz. Dünyayı dolaşmak için de kitaplar okyanusunda, Kafka’nın modern insanın yalnızlığının destansı anlatımına, Hugo’nun iç dünyasını derinlemesine keşfetmesine ve insan doğasının karmaşıklığını harika yorumlamalarına, Goethe’nin aşkı akıl ve kalp ufkuyla derinlemesine ele alışına, Zweig’ın “Ben yaşasam bu kadar harika kendimi anlatamazdım.” diyeceğiniz satırlarına, Dostoyevski’nin sinemadan daha canlı karakter anlatımlarına, insanın özgürlük, adalet mücadelesine, Oscar Wilde’ın toplumun sancılarına ait alaycı ve zekice tespitlerine sanki bu dehaların yanında gibi yelken açabiliriz.
Goethe “İçinde iyi yanı bulunmayacak kadar kötü kitap yoktur.” der. Satırlara yansıyan bir duygudur, düşüncedir. Zihni altyapımızla, okuma deneyimimizle yeni yeni terkiplere, sentezlere ulaşabiliriz. Kitaplar kötülüğün sıradanlaştığı, sevginin azaldığı, nefretin arttığı bir dünyada, iyilere en sağlam kale, sığınak olmuşlardır. Yeryüzünde nisbi iyiliğin temsilcisi olmaktan öte kazanç var mı? Okuduğumuz ve okuduklarımızı kalbe indirdiğimiz kadar yüceliriz. Kalbin aklettiğini ise davranışa yansıtabildiğimiz ölçüde değerler üstü değerlere ulaşabiliriz.
El-Kitap diyor Rabbimiz de yüce Kitabımız için. Varlığın ve evrenin her bir zerresi, parçası bir kelimedir biz akıl sahiplerine. Kainat bir kitap, insan ise onun sırlarına yelken açacak tek muhatap değil midir?
“Her ecelin bir kitabı vardır.” (Ra’d, 13/38) yani insan iradesi ve seçimleri ile kendi kitabını yazıyor diyebiliriz.
“Mutlaka O’nun bilgisiyle düşen bir yaprak, yerin karanlıklarındaki bir tanecik, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitap’ta bulunmuş olmasın.” (En’am, 6/59) beyanı ise mutlak ilim sahibi, tüm kitapların, katiplerin, sözlerin, kelimelerin sahibi tek olan Yüce Mevlâmıza kul olmaya, haddimizi bilmeye davet etmiyor mu bizleri?
Peyami Safa hayatı bir kitaba benzetiyor, “Hayat, gördüğünüz her yerde, size bir şeyler söyleyen bir kitaptır. O kitabın diliyle de kendi dilinizi yükseltirsiniz.” Varlık bir tercümandır, varlık bir hatipdir, hayat, eğer kuruyup solmadıysak kulaklarımızı sağır edercesine varoluş çağrılarında bulunur. Şevkle, aşkla hayatı yeniden yorumlayabilenlere her gün yepyeni dünyaların kapılarını aralar.
Şu köhne dünyadan bıkanlar, tarih tekerrür etmesin diyenler, kitaplar tüm samimiyetiyle gönlünü açmış bizleri bekliyorlar.