ALİ CÖRE
Anadolu ruhu, Anadolu’nun engin ve rengârenk ovalarına benzer bir bahçedir; bu bahçeyi sevgi, hoşgörü ve nezaket, ılık ılık yağan, şıpır şıpır düşen nisan yağmuru gibi besler. Hemen arkasından gelen ılgıt ılgıt sıcak rüzgarlar ve bunları taçlandıran gökkuşağı ruhu sarar.
Karşılıklı söylenen her söz birer tohum gibidir; yerini bulursa filizlenir, aksi halde rüzgarla savrulur. İşte geri bildirim bu bahçenin suyu ve gübresidir. Yanlış zamanda ve yanlış biçimde verilirse toprağı zehirler; fakat yerinde bir geri bildirim insan ilişkilerinin üzerine yağan bereketli bir yağmur gibi hem besler hem tazeler.
Yemek masasına oturduğumuzda karın doyurmanın ötesinde ruhumuzu da besleriz. Sofraya oturmak adeta bir törendir; ekmeği bölmek, o nimetin ardındaki emeği ve hayatı kucaklamaktır. Hele sofraya başlarken çekilen besmele… “Bismillah.” demek yediğin lokmanın sadece bedenine değil, ruhuna da dokunduğunu bilmek demektir. Günümüz insanı aceleyle yediği yemeklerin arasında bu inceliği unutur belki ama atalarımız her lokmada gizli manayı asla göz ardı etmezdi.
Lokmaların ardında ne vardır, bilir misiniz? Toprağın kokusu, suyun serinliği, güneşin sıcaklığı… Bir tek lokma; ama nasıl bir yolculuğun ürünüdür! O ekmeği ağzımıza alırken bir an durup düşünmek, onun topraktan masaya gelene kadar nasıl emeklerle yoğrulduğunu anlamak ve ona başka bir gözle bakmaktır belki. Bu sadece yemeğin maddi doyumu değil, manevi bir bağ kurmanın geribildirimin en sade, en küçük ama en tesirli, en değerli, en mukaddes halidir.
Fakat şimdi işin doğrusunu konuşalım. Bu gibi şeyleri düşünmeye vaktimiz var mı artık? Günümüz insanı ekmeğin tadını bile doğru düzgün almadan, daha çok sofradan kalkmanın derdinde. Geri bildirim vermeye vakti yok. Ne o nimetlerin hakiki sahibine ne de onları soframıza, masamıza kadar pişirip taşırıp getirene geri bildirim veriyoruz. Bu kişi eşimiz, çocuğumuz olduğu gibi ücret karşılığı iş yapan bir komi de olabillir. Her biri bu hizmetlerinin karşılığında bir tebessüm, bir teşekkür bekler.
Geri bildirim vermek de bir nevi paylaşımdır. Elindeki ışığı başkasına vermek gibi; karanlık bir odada el yordamıyla yürümeye göz yummak yerine bir yıldız gibi yolu aydınlatmak. Ama her şeyin olduğu gibi geri bildirimin de bir adabı, usülü vardır. Öyle her aklına geleni pat diye söylemek, karşındakine faydadan çok zarar getirir. Nezaketle ve doğru zamanda söylenen bir söz kişinin kendini daha iyi görmesini sağlayan bir aynadır. Ancak aceleci bir dil ya da kırıcı bir tavır insanın içindeki en verimli toprakları bile kurutabilir.
Geri bildirim almak ise bir ayna karşısına geçmek gibidir; ama o ayna sıradan bir ayna değildir. İnsanın sadece yüzünü değil, ruhunun derinliklerini de gösterir. Geri bildirim kişiyi kendisiyle yüzleştirir ama elbette buna herkesin cesareti yetmez. Birisi size yaptığınız bir hatayı kibarca gösterdiğinde o sözü taşıyacak olgunluğa sahipseniz kendinizi yeniden keşfetmek için bir fırsat bulursunuz.
Ancak, usulünce yapılmayan geri bildirim bir saldırı ya da kibir gösterisi olarak algılanır. Eskiden her cümlenin sonunda bir teşekkür bulunurdu. “Allah razı olsun.” demek bir dua gibi dilimize yerleşmişti. Sofrada, sokakta, dostlar arasında; insanlar birbirine hem tenkidi hem de takdiri sunarken zarafetle yaklaşırdı. Bugün ise eşine bile bir teşekkür etmeye çekinen, arkadaşına bir takdiri çok gören bir nesil yetişiyor sanki. Bu kadar nezaketi unutmak toplumsal ilişkilerde bir yozlaşmanın işareti değil midir? Unutulmamalıdır ki her geri bildirim insan ruhunda yankı bulan bir cevaptır.
Geri bildirim bir köprü gibidir; insanların arasındaki mesafeleri kapatır, uzakları yakın eder. İnsanoğlu verdiği ve aldığı geri bildirimlerle hem kendini tanır hem de başkalarının gözünde daha derin bir yer edinir. Ama unutmayalım her geri bildirim yalnızca insana verilen bir öğüt değil, aynı zamanda verilen bir hediye gibidir. İnsanoğlu bu hediyeleri ne kadar doğru ve yerinde kullanırsa o kadar kendini geliştirir ve insanlık adına bir adım daha ileri gider.