Bizim Mekan’ın ilk müşterisi Polonyalı genç bir bayan..Adı Klaudia .
Daha ilk günümüzde kapımızda beklerken buldum onu.
Çiğ köfte almaya gelmiş. Dükkanı duyunca çok sevinmiş.Türkiye’yi biliyor.Lezzetlerimizi seviyor..Tam bir çiğ köfte gurmesi kendisi. Yediği çiğ köftenin tadından hangi markaya ait olduğunu biliyor..
Yarım kilo çiğ köfte almıştı.. Ödemesini kartla yapmak istedi.Ama bizim sistem henüz aktif değil..Kızcağızın nakiti de yok..Ne yapsın ? Yakında bir bankadan alıp gelecek. Ben kabul etmedim..Veresiye verdim..Çok şaşırdı..Çok sevindi..Şaşırmaz mı? Tabiki şaşırır..Burada yalan değil alışverişte beş kuruşun hesabı yapılıyor..Ben de kalkıp ilk müşterime ilk alışverişinde veresiye veriyorum. Duyulmamış bir şey bu onun için..Halen daha böyle durumlarda veresiye veririm.Yazmıyorum da..Müşterilerim getiriyor..Hem getirmese ne olur..Acıkmış..Canı çekmiş..Olsa da olur olmasa da..Sevaptır hem..
Klaudia ondan sonra bizim daimi müşterimiz oldu..Arkadaşlarını da getirmeye başladı..
Zaten hep öyleler..Bir gelen bir dahaya arkadaşı ile geliyor.
Ah şu corona olmasaydı kim bilir daha ne kadar dostumuz olacaktı..
Çocuk ruhlular..
Küçük bir ikram ya da hediye aldı mı çocuk gibi seviniyorlar..
Ben de onların sevincini gördükçe gaza geliyorum..Çaylar, baklavalar, çikolatalar…
Ne demişler yarım elma gönül alma yani..
Geçen hafta kapıya bir çocuk dayandı. Annesinin elinden kurtulmuş bizim cama kafasını dayamış.Annesi apar topar çekti aldı.Ben hemen arkasında bir gofret yetiştirdim çocuğa.
Görmeliydiniz kadının halini.Nerdeyse çocuktan çok o mutlu oldu.Çocuğu döndürüp döndürüp teşekkür ettirdi.
Öyle sevindi öyle müteşekkir kaldı ki…
Bi keresinde de yaşlı bir amcaya özel bir kahve sunumu yapmıştım bakır tepsi ve fincanlar ile..O kadar mutluydu ki..çocuk gibi elini çırptı..
Bir başkasına da çay bardağı ve çay tabağı hediye etmiştim.Çok ısrar ettiler para için.Almadım. Ama onların da kalbini kazandım..
Başka bir aileyi ise kendi aralarında bizim hakkımızda konuşuyorken ortağım yakaladı…Ne demişler? “Biz şimdi İstanbul’da hissettik kendimizi” Çıkarken samimi bir şekilde uğurladık..
Polonyalılar böyle işte..Yemek yerler.Parasını öderler..Tabakları masadan alıp bize getirirler. Masanın üzerinde peçete, kürdan bırakmazlar..
Üstüne bir de teşekkür ederler..
Ne teşekkürü minnettar kalırlar..
Bizim Türklere de..Neyse…
Yardım etmek ve birisinin işini görmek de mutlu ediyor onları. Belki de bana öylesi denk geliyordur.
Bizim sarhoş Yanuş bile ne zaman bir yardım istesem kopup gelir..Yapar çatar..Yanuş lehçe konuşur ben Türkçe..Öylece anlaşırız.. Üç tane de köpeği var. Onlarla da anlaşıyoruz. Yanuş akşama kadar onlarla gezer…Çocuk gibi onlarla konuşur.Arada bir fırça atar. Yanuş kızınca onlar kafasını çevirir.
Geçen hafta Klaudia tekrar geldi.Yine yarım kilo çiğ köfte aldı..
İçeride iki arkadaşım vardı.Onlarla da tanıştırdım.. Bizimle muhabbet etmeyi seviyor. Ben de onu herkese “bu benim ilk müşterim” diye taktim ediyorum.Çok memnun oluyor.
O gün tam çıkacağı sırada Pepsi Co’dan bir yetkili geldi.Anlaşma yapmak için. Adam ingilizce bilmiyor. Biz de lehçe bilmiyoruz. Klaudia’dan yardım istedim.Hemen oturdu.Yaklaşık bir saat tercümanlık yaptı.Adam lehçe konuştu o ingilizceye çevirdi. Baya bir uğraştı. Ben kıza da ayıp oldu. Vaktini aldım filan diye düşünürken ellerimi tuttu. “Şu an ben çok mutluyum..sana yardım ettiğim için” dedi..
Neyse anlaşmayı yaptık.İşimiz bitti..Çıkarken baklava, fındık fıstık ne geldiyse elime çantasına koyuverdim. Daha fazla sevindi..Ve tekrar “ben çok mutluyum..ben çok mutluyum..sana yardım etiğim için” dedi..Çıkarken bu kez sadece elimi sıkmadı. Pandemi mandemi dinlemedi. Bana sarıldı..İnşallah Allah günah yazmamıştır..
İşte böyle değerli dostlar.. Benim tanıştığım Polonyalılar..
Bi keresinde de elinde tespih ile gezen bir hanımla çay içmiştik..Ama onu sonra anlatayım..
ALİ CÖRE