Ahmet YILMAZ
İhtiyarlık alâmetleri tulû eder oldu.
Saçlar ağardı, dişler döküldü, bet beniz soldu.
“Şeb-i Arus” daveti mi fısıldar melâike!
Buğulu gözler, gidenlerin hasretiyle doldu.
Silindi hatıralar, mum alevi gibi söndü.
Dizler tutmaz kulaklar duymaz oldu, bel büküldü.
Doymayan gözler, hâlâ neyi arar ki dünyada!
Son istasyonun silueti ufukta göründü.
Her gün bir avuç ilaçla, hayat ne kadar sürer.
Akıl, kalp, hatta hayallerin dahi feri söner.
Bir emanet değil mi, hor kullandığın şu beden!
Bir kader sillesiyle, tüm arzular sona erer.
Kuru odun gibi, içten içe ömür yanarken.
El, ayak bütün eklemler, hep birden çatırdarken.
Veda vakti gelmiştir, beyhûde bakma geriye!
Toprak bağrını açmış, seni hasretle beklerken.
Elveda nağmeleri mırıldar, bütün sevenler.
Yâr olmaz kimseye, dünya için figan edenler.
Agâh ol ey nefis, boşa ne çabalar durursun!
Her dem ahirete mâşuktur, hakiki erenler.