Yazmak… Yazmayı istemek…
Deli gibi kaçıyorum aylardır bu fikirden. Çözmek istemiyorum ilk defa, kâğıt kalem kombinasyonunu. Tereddütüm, defterlerin arasına hapsedemeyeceğimden hiçbir şeyi. Bir kelebek kadar rengârenk bu duygu. Doyasıya ona bakmak, doyasıya onu hissetmek; ama ona hiçbir zaman doyamamaktan ileri gelen…
Hoş geldin oğlum. Dünyaları içine alabilecek kalplerin mavi sulara hapsedildiği karanlığımıza hoş geldin. Hoş geldin sayfama. Miladım ilan ettim doğum gününü. Her duyguyu ezberlemiştim oysaki. Hepsini ebruyla karıştırıp, yırttım attım çöpe tuvalimi. Boyalardan, yaşamaktan, gülümsemekten, mutlu olmaktan, gezmekten, dolaşmaktan, kalemden, defterden… “Bugün” dediğim bütün günlerden geçtim. Bugün diyemeyeceğim kadar benzersiz bir hoş geliş seninkisi.
Kelimeni lügatimde yeri olmayan bir tarifsizlik bürümüş. Sayfa 1: Tanım yok! Komşu kelimeler geliyor gözkapaklarıma. Basit bir ziyaretten ibaret niyetleri belki. Gözbebeğimde iki damlalık sel oluyor birden. Bir damlasında, yanaklarımda boğuluyorum. Tufanlar kopuyor kirpiklerimde… Diğeriniyse saklıyorum. Yeni bir sözlük yazdım böylece. Tek kelimelik, tek sayfa. Sayfa 1… İlk sayfadayım. Hep bu sayfada kalacağım. Cennetindeyim doğuşunun. Bir yağmur bulutu olsam ne yazar! Buradayım ya!… Öyle bir yıldız olup kalayım ki gökyüzünde, güneşi geçireyim boşluklarımdan. Bu kelimeyi okuyan her göze sığınak olayım. Tek damlalık! Hayatta sadece bir defa yaşanacaklardan…
Tek kişilik hayatımı inkâr edişimin en yüksek sesli çığlığı oldu senin gözyaşların. Ve gözyaşlarının büyüttüğü kelimeler, boğazımda tıkanarak damlıyor şimdi sayfama. Az değil, dokuz aylık bir aşkın, inancın öyküsüsün sen. Gerçeksin! Kucağımda masalını düşleyemeyecek kadar, gerçek..
Büyükçe bir ayna var önümde. Bozuk musluğun su sesleri eşlik ediyor bakışlarıma. Manzarada yıkamaktan kızaran gözlerim asılı. O gözlerde özlemediğim hasretini okurdum eskiden. Terk edişlerin terk edilmeye olan açlığı yok ilk defa yüzümde. Kurtaracağım bir dünya yok. Ben yokum!
Güneşleri ağlatan sıcaklığını hissettim teninde geldiğin gün. Nefesinin tazeliği her bir hücreme hayat rüzgârını üfledi yavaşça. Üşütmüyor bu fırtına. Endişe bile duymuyorum. Korkmuyorum ki iki hayatın bedelini aynı faturada ödemekten. Dört duvar arasında sabun kokulu bir mektup yazıyorum. Zulüm halkalarına inat bir cihad adıyorum sana dair.
Bir anlaşma imzaladık “zaman”la sen gelmeden. Saatleri sonsuzluğa kurduk. Alay kokan bir gülümseme de var akrebin yelkovana bakışlarında. Nefretimi büyüttüğüm kötülüğün, senin hakkından geleceğine inanmıyorlar eminim. Yalnız da değiller bu kabullenişte. Bir dilin sesteşlik kapasitesini zorlayacak kadar fazlalar. Korkma bebeğim, arkanda ben olacağım! Büyüdüğünde göreceksin. Büyüdüğünde tanıyacaksın. Belki büyüdüğünde sen de bebeğine mırıldanacaksın. Ben babamın, ben anamın oğluyum diyeceksin. Onların düşlerinde yeşeren bir çiçek bahçesini yetiştirmeyi isteyeceksin…
Belki… Belki de bunların hiçbiri olmayacak. Kim bilir? Ağır gelecek ihtimallerin hesabını yapmak. Boş verip gideceksin senin olan hayatına. “Bana ne!” diyeceksin, “bana ne annemin babamın davasından, sorumluluklarımdan. Bana ne dünyanın hancısı olmaktan.” Küçümseyeceksin, hiçbir şey anlamadığımızı düşünerek. “Biliyorum” kuyusuna düşeceksin. Minik hafızana sığdırdığın üç kelimeyi hayat sanacaksın. Fark etmeyeceksin annenin gözyaşını. Cehennemin alevlerinden bir kor düşecek annenin yüreğine oysa. Beyaz güller kızaracak bahçesinde. Dikenleri batacak avuçlarıma acımadan. Sen inkâr edeceksin amelini. Değişmiş olan çağı kurban edeceksin bahanelerine. Biraz üzüleceksin belki. Fakat ertesi gün biraz daha sığamayacaksın üç kuruşluk hayaline. Biliyorum, hiçbir zaman sevmeyeceksin beni seni sevdiğim kadar. Anlamayacaksın anlatmak istediğimi, savaşını verdiğim kadar. Aramayacaksın beni, seni düşündüğüm kadar. Belki bir an, dalga bile geçeceksin merhametimle.
Ama ben de biliyorum bebeğim. Bir gün daha çok büyüyeceğini. Hayatın anlamını gömdüğün dipsiz kuyuna çakılıp düşeceğini. Gün gelecek, okulda öğretmeninin tokadıyla tanışacaksın. Titreyecek ellerin. Farkındalığını umursamayacaksın o vakit. Arkadaşlarının kahkahalarına saklayacaksın mutluluğunu. Gün gelecek, askere uğurlayacaklar seni. Tercihlerinin çoğu bensiz kalacak. Üzülme bebeğim. Umutsuz değilim ben de. Biliyorum. Askerliğinde, kurşunu yediğinde aklın başına gelecek.
Âşık olmamışsan henüz, yalnızlıkla tanışacaksın. Kimse endişelenmeyecek senin için. Benden başka… İşe başladığında acımasızlıkla tanışacaksın. Kimse acımayacak sana. Benden başka… Merak etme bebeğim. Hep dua edeceğim ben sana. “Layık olduğun birine teslim olsun kalbin” diyeceğim. Sevineceksin. Mürüvvet merakım olduğunu iddia edeceksin bir yandan da. Utanmayacaksın.
Gençliğine olan pişmanlığının güneşini göreceksin ufkunda nihayet. Sonra âşık olacaksın. Nihayet! “Nihayet” diyeceğim. Şaşıracaksın anlayışıma. “Basit bir merak bu” diyeceksin içinden. Söylemek istemeyeceksin. En kıymetlini büyüteceksin içinde. Üzülme bebeğim, aldırmayacağım sana ben. Kıymetlin o olacak. Onun olacak bana göstermediğin bütün anlayışın. Onun mutluluğu olacak hayalin. Onun sevgisi yaşatacak seni. Ve sen öyle olduğunu farkeymeyecek; gerçekten onun için yaşayacaksın. Üzülme bebeğim, alınmayacağım. Gideceksin benden. Hiç benim olmadığını söylemeyeceksin kırmamak için. Üzülme bebeğim, ben anlayacağım seni. Nadir arayacaksın. Hastalığım olacak sebebin de. “Vaktim yok” diyerek avutacaksın kendini. Üzülme bebeğim. Ben bileceğim. Gerçekten yoğun olacaksın. Hepimiz alışacağız. Mutlu olacağız ikimiz de. Hayatımızın değerlisi için…
Üzülme bebeğim, ben gerçekten üzülmeyeceğim. Bir gün yeni bir hayatın varlığından haberdar olacaksın sen de. Katlanacak gülümsemene sebepler. Hayaller kuracaksınız. Ya da susacaksınız ve suskunluğunuzla anlaşacaksınız.
O gelecek. O bebek doğacak. O da ağlayacak. Susturamayacaksın. Gideceksin lavabonun başına. Yorgunluktan kızarmış gözlerin olacak manzaranda. Kurtaracağın dünyayı göremeyeceksin gözlerinde. İki damla yaş düşecek yüzüne. Birinde kaygın ve hayallerin olacak bebeğine dair. Hasretin ve mutluluğun karışacak bu damlaya. Tuzundan acıyacak dudakların.
Diğerinde ben olacağım! Diğerinde bebeğinin sana yapacakları olacak. Diğeri daha “gerçek” olacak. Onu sen de saklayacaksın. Anlatamayacaksın; çünkü anlayamayacak. Vakti gelene kadar…
Üzülme bebeğim benim! Ben toprağın altına girmiş bile olsam o gün, ona da dua ederim.
Feyza Yılmaz