Ahmet AYDIN
Uzun zamandır aklımdaydı ama bir türlü fırsatını yakalayamamıştım. Gayretli, çalışkan, samimi Türkçe’ye, barış ve insanlığa adanmış bir yaşamı olan saygıdeğer Prof. Dr. İrina hocayı tanıtacak bir yazı keleme almak istiyordum. Kendisiyle 2008 yılında Ukrayna’nın Kiev Taras Şevçenko Üniversitesi’nde “Yahya Kemal Semineri’nde” tanışmıştık. Ukraynalı meslektaşlarımızla yapılan o seminerden sonra da dostluğumuz devam etti. Ukrayna’da Kiev Milli Taras Şevçenko Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Yabancı Diller Bölümü’nde profesörlük yapan İrina Prushkovska hocanın birçok açıdan rol model bir hayatı var. Babası Polonyalı, annesi Ukraynalı, kendisi de tam bir dünya insanı. Bana göre o, tam bir Getman’dı.*
DOĞU DİLLERİ FAKÜLTESİNDEYKEN
Türk dili sahasında çalışmaya 2005 yılında başladı. Türkoloji Bölümü’nü dünyanın çok güzel ve yemyeşil başkentlerinden biri olan Kiev Taras Şevçenko Üniversitesi’nin Türkoloji Bölümü’nde bitirdi. O günkü adıyla Doğu Dilleri Fakültesi’nde ki daha sonra fakülte bölümlere ayrılacaktı. O zaman Doğu Dilleri Bölümü’nde Korece, Çince, Türkçe bir de Arapça vardı. Ukrayna’nın bağımsızlığından 9 sene sonra açılan bölüm başlangıçta ilgi çekiyordu ama insanlar doğu dilleri hakkında çok az şey biliyorlardı. O yüzden biraz da meraktan bu bölümü seçti. Bölümü bitirdikten sonra mastır ve doktora yaptı, en sonunda akademik unvanını taçlandıran profesörlük geldi. 2016 yılında profesör oldu ve çalışmalarına halen ilk günkü ciddiyet ve aşkla devam ediyor.
“DİLİ KONUŞUYORUM AMA ANLATAMIYORUM”
Türkçeyi öğrenmeye başladığında ilk yıllar zorlu geçti; çünkü Türkçe’de yapı ve şekil bakımından onu zorlayan konular fazlaydı. Fakülteyi bitirir bitirmez öğretmenliğe başlaması ve o dönemlerde Ukrayna’da Türkçe öğretiminin yeni olması onu zorlayan unsurlardı. Onun ifadeleriyle “Ben o günlerde ders hazırlıkları yaparken şunu anladım: Dili konuşabiliyorum, anlayabiliyorum, okuyabiliyorum ama grameri anlatamıyorum. Çünkü o alan kafamda çok karışık. Neden karışık? Kaynak eksikliği çekiyorduk o dönem. Türkçe öğreten Ukraynaca kaynaklar neredeyse yoktu. Var olan eserler Rusça’ydı. O zamanki Rusça kaynaklar da dağınık bir şekilde yazılmış eserlerdi. Bir bütünlük yoktu. Bu mecburiyetten dolayı hem kendim hem üniversite için hazırlık kitapları buldum. Sonra Türkiye’ye de gittiğimden dolayı o kaynaklara daha rahat erişebildim. O kaynaklardan faydalanınca konular kafama oturdu ve 5-6 sene sonra kendi Türkçe kitabımı yazdım.” Ve o gayretli çalışmaların sonunda ortaya başarılı, derli toplu ve disiplinli bir kitap çıktı.
O dönemlerde genç öğretmen İrina’yı zorlayan mevzular, bu tür kaynakların olmaması ve var olanların da dağınık bir sistemle oluşturulmuş olmasıydı. Ne olursa olsun ruhundaki inatçılıkla Türkçe’yi bütün zorluklara rağmen öğrendi.
HOBİLERİ DAHİ TÜRKÇEYE DAİR
İrina Prushkovska’nın çalışmaları, hayatı, hatta hobilerine kadar her şeyi tamamen Türkçe merkezli ilerliyordu. Kendi ifadesiyle halen devam ettirdiği hobisi, yeni metotları uygulamayı seven öğretmenler grubuyla ortak seçtikleri bir kitabı okuyup inceleyip haftalık olarak değerlendirmeleridir. Öğrencilerinin hayatlarını, eğitim öğretimini daha da kolaylaştırmak için Türk dili edebiyatı öğretim metotları üzerine araştırmalar yapan bir grupla dinlenmeyi seviyor. Bunlar Prushkovska’nın hobileriydi. Kısaca hobileri dahi öğretim merkezli bir akademisyendi o.
“FARKLI KÜLTÜRLERDEN FAYDALAN AMA KENDİ KİMLİĞİNİ KAYBETME”
Okumak gölgesi gibi onu bir an bile olsa yalnız bırakmayan bir unsurdu. Türkçe hayatına girdikten sonra edebiyat da onun gölgesi olmuştu adeta. Türk edebiyatına hayran biriydi. Prushkovska’nın en çok etkilendiği isim Cemil Meriç idi. Cemil Meriç 20 yy. başında Türk kimliğiyle ilgili onun hayatında derin izler bırakan bir mütefekkir olmuştu. Prushkovska bir söyleşisinde hayatında Türk edebiyatında iz bırakan isimlerle ilgili şöyle diyordu; “Cemil Meriç’teki “Farklı kültürlerden faydalan ama kendi kimliğini kaybetme.” düşüncesi harika, olağanüstü geliyor bana. Yusuf Bal’ın görsel şiirleri de beni çok etkileyen eserler arasında. Şiirlerindeki anlam derinliği ve görselliği harika olan bir şair. Beni etkileyen başka bir yazar, 2019 yılında vefat eden Tuncer Cücenoğlu. Onun yazdığı oyunların çoğu hem güncel konulardan oluşuyor hem de birçok dile kolay çevrilebiliyor. Oyunları farklı ülkelerde sahneye konuldu. Murathan Mungan’ın bazı yazıları çok derin, bazıları ise anlaşılmıyor. Ama Türk geleneklerini gösteren güzel materyaller sunuyor. İster hikayeleri olsun ister romanları bana göre çok düşündürücü. Hatırladığım güzel bir paragrafı var onun Yüksek Topuklu Ayakkabı romanında diyor ki “İstanbul’da trafik ışıkları o kadar uzun yanıyor ki insanlar ışığı beklerken Orhan Pamuk’un romanını bitirebilir.”
“DİLİ VE OKUMAYI GENÇLİĞE SEVDİRMEK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?”
Türkçenin öğretilmesi konusunda hassas ve duyarlı olan İrina hanım, edebiyat öğretiminin dil öğretimine kıyasla daha zor olduğunu düşünüyor. Kavram olarak okumanın zor olduğunu, insanı okumaya sürükleyen şeylerin azaldığını ifadeyle günümüz eğitimcilerinin ana meselesinin gençlere kendi dillerinde bir şeyler okutmanın mücadelesini vermek olduğu üzerinde duruyor. Tüm eğitimcilere her platformda aynı soruyu soruyor; “Dili ve okumayı gençliğe sevdirmek için neler yapabiliriz?”
Bir yabancı akademisyenin Türkçe’ye gönül vermesi ve hayatını onunla örgülemesi takdire şayan bir harekettir. 2005 yılından başlayarak Ukraynada Türkçe mesleğini ideal bir şekilde yapabilmek kolay değildir. Ukrayna’da Türkçe kaynakların azlığı, dilin farklı alanlarına bakan, okuma, dinleme, yazma vb farklı becerileri geliştirebilecek bir materyal zenginliğine kavuşmak hiç de kolay değildir. Başta İngilizce olmak üzere birçok yabancı dilde var olan kaynak zenginliği Türkçe’de henüz istenilen seviyeye gelmemiştir. Ukrayna’da bu alanda da birçok kaynak kitabın oluşturulmasına öncülük etmiştir İrina hoca. Çünkü Türkçe’nin anlatım gücü ve söz varlığının zenginliğine kani ama üretilen kaynakların azlığından müşteki durumdadır. Bunun çözümünü “Karanlığa küfredeceğine bir ışık da sen yak.” anlayışında bulur ve birçok kitabın hayat bulmasını sağlar. Yine o bu alanda yapılan en küçük bir çalışmanın dahi en büyük takdire şayan olduğu inancındadır ve Helezon dergisine verdiği bir röportajında bunu şu şekilde ifade eder; “Türkçe için küçük bir araştırma, bir kitapçık yazan bir insan bile önemli bir isim olarak sayılır diye düşünüyorum. Çünkü bunların hepsi dile katkı, bunların hepsi gerekli şeyler. O yüzden bu alanda yapılan tüm katkılar çok değerli.”
“UKRAYNA BAĞIMSIZLIĞINI KAZANDIĞINDAN BU YANA TÜRKÇE İLE İLGİLİ CİDDİ MESAFELER ALINDI.”
Günümüzde Türk dili, edebiyatı ve kültürü Ukrayna’da farklı üniversitelerin bünyesinde öğretiliyor. 1991’de Ukrayna bağımsızlığını kazandığından bu yana, ülkede Türkçe’yle ilgili ciddi mesafeler alındı. Gagauzca öğretiliyor, Azerice öğretiliyor. Kırım Tatarcası şimdi çok popüler ve bu alanda yeni kitaplar çıkıyor. Güzel ve devam eden bir serüveni var Türkçe’nin. Bunu da şu şekilde ifade ediyor Prushkovska; “Ukrayna’da şu an Çince ve Arapça ilk sırada olmasına rağmen, Türkçe, gelişimini her geçen gün arttıran bir tempoyla devam ettiriyor; ve bundan da memnunuz.”
İrina Prushkovska Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olmasına rağmen İngilizce, Rusça ve babasının da Polonyalı olmasından dolayı Lehçe biliyor. Şimdilerde Almanya’da yaşadığı için bu dillere bir de Almanca’yı ekledi. O çok dilli bir profesör olarak gönlünü Türkçe’ye vermiş. Türkçe’yi empati dili ve cana yakın olarak vasıflandırıyor. Çok dilli olma özelliğini çocuklarına da kazandırmak istiyor. Bir röportajda çocuklarıyla ilgili kendisine sorulan bir soruda şunları söylüyor; “Çocuklarımın gelecekte birkaç dilinin olmasının çok büyük bir artı olacağını düşünüyorum. Önemli gördüğüm bir mesele bu. Birkaç dilli büyümek çok güzel. Hatta çocuklar sonradan öğrenmeye başlasalar bile çok güzel bir şey. Yani şimdiki dünyada dil bilmek o kadar pozitif, o kadar önemli bir hal aldı ki anlatamam. Daha sonradan yabancı bir dil öğrenmek daha zor.”
ÜLKEMDE SAVAŞ VAR VE BU ZULÜM ÇOK AĞIR
Hepimizin bildiği gibi 24 Şubat 2022’den beri Ukrayna’da bir savaş yaşanıyor. Bu savaş tüm Ukraynalıları etkiledi. İnsanlar ağır bir zulüm altında yaşıyorlar; kimi içerde kimi dışarıda. Savaştan dolayı insanların bir kısmı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Sıkıntının ağırını ülkede kalanlar çekiyor. Prushkovska’nın savaşla ilgili “Çok ağır bir zulümden geçiyor insanımız. Hepimiz başımızı sokacak sakin bir yer aradık bu süreçte. Umarım ilk fırsatta dönülebilir hale gelir ülkem. Zulüm çok ağır.” sözleri dökülüyor dudaklarından. Bu ağır şartlarda kendisine ilaç gibi gelen şeyin yine mesleği yani öğretmenlik olduğunu söylüyor. “İyi ki benim alanım dil ve edebiyat. Ben bu mesleği online olarak yapabiliyorum. Başka bir alan olsaydı hiç düşünemiyorum ne olacağımı? Çünkü ben ülkemden ayrılmak zorunda kaldım. Her şeyim geride kaldı ve benim için bu aşırı derecede zordu.”
“Bu zor süreçte seni ayakta tutan nedir?” diye sorduğumda İrina hocaya, unutamadığım şu cevapla karşılaşıyorum. “Öğretmenlik beni rahatlatıyor. Psikolojik anlamda bu benim ilacım. Depresyona karşı ilacım diyeceğim şey, benim mesleğim oldu bu süreçte.”
Ömrün uzun, sevenlerin fazla, benim de sevdiğim ülken Ukrayna sonsuz bir bahar yaşasın İrina Hocam.
*Getman-Hetman; Ukrayna’da önemli bir figür,Vezir.Üst düzey komutan.