ZAFER AYVAZ
Yabancılaşmanın ferdi ve toplumsal hayatımızdaki tesiri çok büyüktür. Öyle bir hastalıktır ki kişi onu fark edemez. Dolayısıyla tedaviye çalışmaz ve o konuda yapılan uyarılara da pek kulak asmaz.
Yabancılaşma ile inanılan davanın esaslarından ve erkanından yavaş yavaş uzaklaşmayı kastediyoruz. Değişmenin fark edilememesi de bu yavaş oluştandır. Fertte ilk gündeki hassasiyet, ızdırap ve heyecandan eser kalmamakla birlikte o hâlâ kendisini eskisi gibi canlı ve diri, prensiplere bağlı bir dava adamı zannetmekle aldanmışlığını gösterir.
Yüce Kitabımız bu hale düşürücü sebebin Allah’ı unutmak olduğunu, “Allah’ı unuttuklarından dolayı onlara kendi nefislerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar, yoldan çıkan kimselerdir” (Haşir,59/19) beyanı ile ifade buyurmaktadır.
Öyleyse Allah’ı unutmak nefsin unutulması, yoldan çıkmak şeklinde zincirleme bir vetire halinde cereyan eden bu hadisenin önüne geçmek için ilk tedbir birinci adımda alınmalıdır. Allah’ı unutturacak davranış ve durumlardan kaçınılmalıdır. Şahsi irtibatı devam ettirici ibâdet ve zikre devamla beraber, daima Onu hatırlatıcı bir atmosfer içinde bulunmaya çalışılmalıdır. Kusurları hatırlatıcı bir arkadaş edinme de bu meselede çok faydalı bir husustur. İkinci adımda belirtilen nefsin unutulmasına karşı bir emniyet subabıdır.
Asrımızın büyük dâvâ ve aksiyon adamı, hakikat yolunun dört esasından biri olarak bu âyetin verdiği dersi ele almakta ve meâlen: “Kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Ölümü düşünse başkasına verir. Fani olup yok oluşu görse kendine almaz. Külfet ve hizmet olduğunda nefsini unutmak, fakat ücret almak ve dünyadan istifade etmek durumunda nefsini düşünmek, şiddetle ona taraftar olmak, insanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve karşı koymadan uyması demektir. Şu halden kurtulmak, temizlenmek ve uzaklaşmak için o hâlin aksi yapılmalıdır. Yani ‘nefsin unutulması’ meselesini unutmamak gerekir. Bu da haz duymak ve ihtirasların peşinde koşmayı terk edip ölümü düşünerek ve hizmette önde koşarak sağlanır.” demek suretiyle teşhis ve tedaviyi gayet veciz bir surette ifade etmektedir.
Temsilcilerinin başlangıçtaki yüksek duygu ve ideallerini yabancılaşma gayyasında kaybettikleri yüce bir dâvâ ne kadar mahzun, onlar ise ne kadar şanssız ve talihsizdir. “Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler.” Şahsi istek ve ihtiraslarını dâvâ maskesiyle gizleyip çalım satanlar… Yıkılınız, gölge etmeyiniz! Tâ ki hakikat bütün çıplaklığı ve berraklığıyla muhtaç gönüllere, çatlamış dudaklara âb-ı hayatı kana kana takdim etsin! Etrafı çemenzâre çevirsin!