SEMİH DEMİR
Küçüklüğümüzde tel arabalar ve yağ tenekelerinden yaptığımız oyuncak arabalar çok yaygındı. Yağ tenekelerini temizler ve onlara telden yaptığımız tekerler takarak araba yapardık. Akşama kadar tel araba önümüzde biz arkasında koşturup dururduk. Eğlendik hem de şimdilerde her şeyleri olan çocuklardan daha çok eğlendik. Çocukluğumuzu dolu dolu yaşadık. O anlardan aklımdan kalan diğer bir hatıra ise bozuk yollara girdiğimizde oyuncak arabamızdan o kadar çok ses çıkardı ki o saatte evinde dinlenmek isteyen komşular tarafından, uyarılırdık. Aslında sesi boş tenekeler çıkarırdı. Tangır tungur sesleri rahatsız edici olabiliyordu. Öyle durumlarda fazla ses çıkarmaması için tenekelerin içine kum ya da taş koyardık. Daha sonraları plastik arabalar yaygınlaşınca tel arabalar unutuldu. O zamanlar hiçbir şeyin zayi edilmediği dönemlerdi. Dolayısıyla boş tenekeleri başka işlerde de kullanırdık. Kullananlar bilir büyük “Evet yâda Vita” markalı yağ tenekeleri vardı. Tenekenin içindeki yağ bitince temizler içine bir şeyler koyardık. Buğday, arpa, nohut gibi gıdalar koymada ya da at ve eşeklerin heybesine çift taraflı olarak yük taşımak için kullanırdık.
Köyden uzak olan bahçemizden, ninemin asmalarındaki üzümü toplamak için giderdik. Yaramaz mı yaramaz bir eşeğimiz vardı üstündeki yükü atmak için her türlü hareketi denerdi. Ama kazanan her zaman ben olurdum. Tabir yerindeyse eşek gibi o yükü taşırdı. Köyün altındaki bayır yoldan, eşeğimizle inip çıkarken heybelerdeki boş tenekeler bir ritim tutturmuşçasına yol boyu ses çıkarırdı. Tenekelerin içinde üzüm olduğunda gayet sessiz olurdu. Rahatsız etmemeleri için tenekelerin içini dolu tutmak gerektiğini o zaman anladım.
Zamanla yağ tenekeler gibi ses çıkartan başka cisim ve maddelerle de karşılaştım. Ama o tenekelerden daha rahatsız edici ve can sıkıcı olan şeyin, boş bir beyinle ortada gezen ve tıpkı bir boş yağ tenekesi gibi sadece ses çıkaran can sıkıcı insanların olduğunu gördüm. Bu boş beyinli bilgisiz, yürüyen ve nefes alan insan görünümlü tenekelerin çevreye verdikleri rahatsızlık daha fazlaydı. Orhan Veli ne güzel söylemiş “Boş konuşan insan çana benzer, içi boş olduğu için çok ses çıkartır.” Her nedense çevremizde, hele de şu içinde bulunduğumuz dönemde, bu tür insanların daha da çoğaldığını ve sözün değerini bilen insanların, bir elin parmağını geçmeyecek kadar azaldığı acı bir gerçektir.
Boş yağ Tenekelerinin içine bir şeyler doldurmak kolaydı. Ama boş insanların içini doldurmak o kadar kolay olmadığı ise bir hakikattir. Bundan dolayı hayattan soğuduğum ve ümitsizliğe düştüğüm anlar bile oldu. Bir mevzu için ya da güzel vakit geçirmek için bir araya geldiğimiz anlarda, ortaya atılan bir konu hakkında herkes görüş belirtirken mecliste bulunan boş tenekeler hemen tangırdamaya başlar ve susturabilene aşk olsun. Arkadaşın biri “elif” der bizim boş teneke “mertek” anlar ve söze başlar tangır tungur yorulma bilmeden konuşurda konuşur. O anda biri çıksa da şunu sustursa artık derim ve kendi kendimi yemeye başlarım. Keşke bu adama az ve özlü konuşmanın erdemli bir davranış olduğunu anlatabilseydim. “Konuşmak bir ihtiyaçtır ama susmak ise bir sanat” sözünü de tablo yapıp başköşemize asalım. Sürekli tangırdayan ve sadece gürültü kaynağı olan boş tenekelere birisi sorsa, Allah ağzındaki dili boş yere ses çıkarmak için mi, yoksa ihtiyaca binaen konuşmak için mi sana vermiş?
Hani bazen kullanırız ya birine kızdığımızda “boş konuşma” yani sarf ettiğin cümle ve kelimelerinin içi dolu olsun, yerine ve zamanına uygun cümleler olsun deriz. Onun için sırf konuşmak için konuşmamak lazım “Boş laflar, rüzgârın savurduğu yapraklar gibidir, bir süre sonra yok olup giderler.” Berhavaya söylenen sözler kaybolup gitmeye mahkûmdur. Aynı zamanda ortamın havasını bozmakla kalmaz insanların aşkını ve şevkini de kaçırmaktadır. Toplum içinde gerçekten bilen ve konulara hâkim bilgili, dolu olan insanlar konuştukları zaman ne insanları rahatsız etmekte ne de vaktini almaktadır bir başka özlü sözde: “Dilinle değil, yüreğinle konuş. Söylediğin her söz, kalplere değsin.” Diyerek adeta bana her sarf ettiğimiz kelimenin bir amacının olması gerektiğini hatırlatmaktadır.
Toplumumuzun bariz bir özelliği var her konuda bilsin bilmesin yorum yapan bir milletiz. Bilmediğimiz, uzman olmadığımız neredeyse hiçbir konu bulunmamaktadır. Ben bilmiyorum kelimesini kullanamayan bir halkız. İmam-ı Malik hakkında anlatılan bir kıssa aklıma geldi:. Endülüs’te yaşayan adamın birinin aklına bir soru takılmış bulunduğu yerde cevap bulamayınca bu soruyu İmam- ı Malik cevaplar o bilir diye ona tavsiyede bulunmuşlar. Bu zatta o zaman ki şartlarda aylarca yolculuktan sonra kalkıp İmam-ı Malik’in yaşadığı yere gelmiş. sormuş soruşturmuş ve İmam-ı Maliki bulmuş. Kendini tanıttıktan sonra meramını dile getirmiş ve sorusunu sormuş. İmam bir süre sessiz kaldıktan sonra dönmüş ve adama demiş ki “Bilmiyorum”. Bizim Endülüslü deliye dönmüş “ya nasıl sen bilmezsin sen koskoca İmam-ı Maliksin ben ta Endülüs’ten kalkıp geldim sen bilmiyorum mu diyorsun? Bu nasıl olur” İmam- ı Malik adamın sitem ve serzenişini dinledikten sonra gayet sakin bir şekilde “Şu Kâbe’nin üstüne çıksan ve bağırsan, İmam- ı Malik bilmiyormuş, desen dahi ben Bilmiyorum” diyerek cevap vermiş. İşte bilmediğini itiraf etmenin de bir erdem olduğunu koca imam bize bu davranışıyla öğretmektedir. Napolyon’un sözü tam da bizi anlatmaktadır. “Az bilgisi olup çok konuşan, parası olmayıp çok harcayana benzer.”Çok konuşup az bilen insanlarla hareket edince ister istemez belli başlı anlaşma sıkıntıları yaşamak kaçınılmaz olmaktadır.
Şemsi Tebriz’inin şu veciz sözleriyle devam edecek olursak. Aziz ve kıymetli dostlarım ve arkadaşlarım “Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı, Allah iki ağız bir kulak verirdi. Onun için çok dinleyip az konuşmak gerekir.” Ağzınızda diliniz var diye sadece konuşmak için konuşmaya çalışmayın on dinleyin bir söyleyin. Hem az hata yaparsınız hem de gürültünüzle kimseyi rahatsız etmezsiniz. Üstüne üstlük bir de sünnet sevabı kazanırsınız. Vesselam. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem ) şöyle buyurdu; “Boş işleri ve boş sözleri terk etmesi kişinin İslâm’ının güzelliğinden ve kemâlindendir.