Yakın zamanda bir muhatabım hayatımın otuz yılını dolduran bir meseleyle alakalı sorular sordu.
Muhatabımın, bu otuz yıllık âşinalığı, bu fikriyâtı nasıl ifadelendirirsin, mânâsına gelen bir sorusuna “Gönlünüzde herkesin oturabileceği bir sandalye olmalı!” sözü ekseninde bir şeyler söylemeye çalıştım. Bu söz benim otuz yıldır haberdâr olduğum bu söyleyişin, derdin, fikriyatın, hissin, heyecanın en vecîz ifâdesi. O kadar özlü, o kadar kuşatıcı, o kadar belagatlı tarifi ki başka şekilde ifâde edilemez dedirtiyor âdeta.
Muhatabım ile bir daha karşılaşır mıyım karşılaşmaz mıyım, bilemiyorum. Bana hayatımda bu fikriyâtı ne kadar tatbîk ettiğimin mânevî olarak hesabını soracağı bir durum da olmayacak belki, ben ona beni tetkîk etme mevkîini de vermeyeceğim belki ama… Ama benim içim beni kontrol edip duruyor.
Okuduklarım nerede? Duyduklarım, dinlediklerim, kulak kabarttıklarım, kulağıma küpe ettiklerim… Bir ömrü dopdolu kuşattığını düşündüğüm hissiyât, fikrî kuşatıcılık benim hayatım yönüyle nerede? Bana bunları düşündürdü o bir iki soru…
“Yüreğimde Bir Yer Var” diye bir şeyler yazmıştım yıllar öncesinde. O yılları, bugünü öncesiyle beraber bir kere daha gözden geçirmeye çalışıyorum; çalıştım, diyemeyeceğim o kadar kolay değil; çalışıyorum, çalışacağım! Daha çok sâhife var geçmişe dâir: Çalışacağım! Acele de etmem lâzım! Kitap her an bitebilir. Geçmişe dâir sâhifeler, geleceğe yönelik sayfalar… Yazdım, yazılıyor, yazılmakta… Ve ben bir muhasebenin içindeyim, belki de eşiğinde.
Yaşadıklarıma dâir, yaşananlara ait o kadar çok safha var ki! Safhalar, devreler, dönemler o kadar çok ki! Hangi birini gözden geçirsem -ki ne kadar mümkündür?!- bir diğeri, onlarcası daha doğrusu, beklemede.
En iyisi mi daha da yavaş yaşayayım ben bundan sonra günlerim var ise.
En iyisi ben gönlümde, yüreğimde daha çok yer açayım herkese!
Bir otuz yılım daha var mı ki!
İBRAHİM ASLAN