ÖMER FARUK EREN
Genç Polonya dönemi kadın şairlerin en başında sıra dışı kişiliği ile Maria Komornicka (1876-1949) gelir. Maria Komornicka 25 Temmuz 1876’da Grabów’da doğdu. Şair, çevirmen ve edebiyat eleştirmeni olarak tanınır. İlk çıkışını 1892’de Gazeta Wyborcza’da kısa öyküler yayınlayarak yaptı ve iki yıl sonra Szkice’yi yayınladı. Iwona Kienzler’in yazdığı gibi Maria bu dönemde Zofia Nałkowska’nın ailesinin hayatında ortaya çıktı. Soylu bir ailenin çocuğu olarak doğan Komornicka 1892 yılında Piotr Włast ve Jan Nałęcz takma adlarıyla yayınladığı öykülerle sanat yaşamına başladı. Yazar geleneksel aile modelinin temel alındığı sıradan bir toprak sahibinin evinde doğdu. Maria’nın evde bir tiran olarak rol alan babası Augustyn Komornicki saldırgan ve ilkel bir adamdı. Çocuklarına ilk yıllarından itibaren bedensel cezalar da dahil olmak üzere her türlü şiddeti uyguladı. Araştırmacılara göre Maria babasına olan duygularını kendinden bile utanarak sakladı. Örneğin Anna Czabanowska-Wróbel başkaları tarafından kınanma korkusu nedeniyle kendisiyle sürekli çatışma halinde olduğunu yazar. Buna rağmen Augustyn kızını bu konuda her zaman destekledi. Eskizlerini yayınlatarak Piotr Chmielowski’nin yanında çalışmaya gönderdi. Olağanüstü ilginç yaşam öyküsünü elitler arasında Cambridge’de gördüğü felsefe eğitimi ayrıca biçimlendirmiştir. Şair burada XIX. yüzyılın en gözde edebiyat akımları ile de tanışma olanağı bulmuştur.
1905 yılında eğitimini tamamlayıp Polonya’ya dönen Komornicka 1905’deki devrimci hareketlere de katıldı. Ne yazık ki iki yıl sonra kadınlığını reddetmeye başlayan yazar kendisini erkek yazarlarla özdeşleştirdi. Neredeyse yaşamının sonuna kadar bu biçimde hasta olarak yaşadı. 1894’te yayımlanan ilk öyküleri “Karalamalar” (Szkice) dönemin bir özetini yansıtıyordu. Sanatçı bu öykülerinde yüzeysel kentsoylu yaşamla çatışma altında olan hastalıklı, sinirli ancak yetenekli bireyi dekadentizm sorunsalını eserlerine yansıtır. Daha sonraki öyküleri süre gelen toplumsal ilişkiler ve kent soylu sınıfın merkantilist bir bağlantıyla gittikçe güçlenen durumunu irdeliyordu.
Władysław Nałkowski ve Cezary Jellenta ile birlikte yazdığı “Ulaklar” (Forpoczty) en önemli eseridir. Bu kitapta polemikler, köşe yazıları, şiirler ve tiyatro eserlerinden bölümler yer alıyordu. Bu değişik türlerdeki eserlerin ortak savı insanlığın ve uygarlığının yolunun gerçek toplumsal yaşama yabancılaşmış sanatçılar ve entelektüeller tarafından belirleneceğiydi. “Ulaklar” sanatçıların sıradan insanlarla kıyaslanmayacak ölçüde yüksek seviyede oldukları düşüncesi ile bitiyordu. 1900 yılında Komornicka “Masallar” (Baśnie) adlı eserini yazdı Daha sonraki birkaç yıl içinde “Życie” ve “Chimera” dergilerinde şiirleri yayımlandı.
Dört Yol Ağzında
Nereye böyle çıplak ruh,? – Yıldız fırtınasından kaftan sırtında.
Yalnızsın ha? – Çürüyor son cesetlerin paramparça gövdeleri rüzgarda.
Nereden ? – Çiçek, kokuyor dans ediyor, parlıyor ölümün bataklığından.
Aç mısın? – İçimi yediler akbabaların arzuları.
Kaçıyor musun? – Kovalıyor uçurumlarda beni soğuk ve kör bakışları.
Üzülmeden gidiyorsun ha? – Ağlamazlar çocukları böyle bir anaya.
Dönecek misin? – Sendeki ay düşsel korularda parlardı,
Ve göğsün aydınlatırken tüm acıların parlaklığıyla.
Dursana biraz. – Boş tarlalar yakıyor ayaklarımı.
Ellerini tutayım. – Gözlerin tıslıyor yılan gibi.
Güzelsin. -Aşamadın mı? Kişideki güzellik çürüyor.
Gelsene eski yuvana. Ateşi yaktım çırayla.
Ateşinin dumanı ve kurt ulumaları yakın nasıl da.
Bizimsin sen. – Belki, bir zamanlar.
Bu gün özgür, yalnız ve başıma buyruğum.
Polonyalı dekadanların en sevdikleri motiflerin başında gelen ruhu intihara özendirme ve şeytanın hizmetine verme düşüncesi bu şiirde de karşımıza çıkıyor. Ama farklı bir biçimde. ‘Çıplak ruh’ deyimi Przybyszewski’nin kullandığı bir deyimdir. Özgür kalmış, tüm tutku ve arzularından arınmış olan bir ruhtur burada sözü edilen. Komornicka ortaçağ diyalog formunu kullanarak yazmış, şiirini. Ay tanrıçası geceye ve karanlığa egemen olan, büyü ve sihri elinde tutan kara güçler ecesi Hekate’nin yerinin bir kavşak, dört yol ağzı olduğu var sayılır. Şiirde Hekate veya ölümle ‘çıplak ruh’un yaptığı konuşmayı görürüz. Sanatçının ‘çıplak ruh’u ne gerçek ne de metafizik dünyada kendisine yer bulur. Komornicka’nın burada Nietzschvari bir düşünceyle ruha baktığı ortadadır. Sanatçının ruhu ne bedeni ile var olduğu gerçek dünyaya ne de metafizik dünyaya aittir. Çekilen tüm acılar ve sonuçsuz kalan arayışlar şiirin sonunda sanatçının özgür kalmış ruhunun tek başına bir değer olduğu ve bunun için de ‘sürü insanından’ farklı bir yerde bulunduğu kanısına varıyor. Ölüm bu ruhu baştan çıkarmak ve şeytana yaklaştırmak için elinden geleni yapıyor. Ona tutkularını ve yaşama ait duygularını anımsatıyor. Ama ‘iyinin ve kötünün ötesinde’ olan özgür ruh, hiçbir şeye bağlı olmadığını açıklıyor. ‘İyinin ve kötünün ötesi’nde olmak ne demektir? Bunu Nietzsche, sürü insanının moral değer yargılarının insan gerçeğine aykırı olduğunu göstermek ve yeni bir değerlendirmenin gerekliliğini ortaya çıkarmak için öngörmüştür.
Şiirde ekspresyonist tablolar vardır. ‘Yıldız fırtınasından kaftan’, ‘akbabaların arzuları’, ‘tüm acıların parlaklığı’,’düşsel korular’ gibi söz sanatlarına rastlanır. Ama en çok dikkati çeken şey özgün şiirde yer alan ustaca yerleştirilmiş uyaklardır. Ayrıca özgürleşme insanların onun hakkında konuştuğundan tamamen farklı bir anlam taşıyordu.
Yazar 1895’te çok sayıda ödül aldı. İşte o zaman Maria, Wacław Nałkowski ve Cezary Jellenta’nın ortaklaşa yazdığı Forpoczta cildi Lviv’de yayımlandı. Edebi eserlerin yanı sıra gazetecilik ve polemik makalelerinden oluşan bir koleksiyondu. Prensip olarak bu, toplum için yeni bir Gençliğe Övgü haline gelecek programatik bir manifestoydu.
1900 yılında İncil’deki üslup ve üzüntüyle çevrelenmiş zalim bir baba imajını sunduğu Peri Masalları ve Mezmurlar’ı yayınladı. Kısa bir süre sonra Maria’nın hayatında başka bir otorite ortaya çıktı – Zenon Przesmycki. Onun varlığı sayesinde Komornicka birinci sınıf şiir ortaya çıkardı ve Chimera’nın genel yayın yönetmeni onun yeteneğini görerek onu popüler bir yazar yaptı. İnceleme yazmak ek bir aktivite haline geldi.
Maria incelemelere kendi adını koymak istemedi çünkü ona göre bu orijinal bir çalışma değildi. İşte o zaman Komornicka’nın annesi adını Piotr Włast olarak imzalamasını önerdi. Bu kelimeleri ilk kez kullandığında sözde gerçek kişiliği uyanmıştı. O andan itibaren hayatı hızla ilerlemeye başladı. Sadece Maria’nın tamamen yeni bir versiyonu ortaya çıkmakla kalmadı aynı zamanda tüm ailesini küçümsedi ve yalnızca kendisini mirasıyla gurur duyduğu ailesinin mükemmel temsilcisi olarak gördü.
Yazarın akıl hastalığı hızla ilerlemeye başladı ve hastalığın yoğunlaştığı dönem 1903’tü. Maria zihinsel yorgunluk, halüsinasyonlar ve ruh hali değişimleri görmesine neden olduğu Paris’e gitti. Komornicka’nın durumu hakkında bilgiye ulaşan ailesi onu Grabów’a getirdi. Akıl hastalığına başka bir delil de Mary’nin tüm dişlerini çektirmesiydi. Bu muhtemelen onu daha da erkeksi göstermeyi amaçlıyordu zira yazar zaten kişiliğini değiştirmeye karar vermişti.
1917-1927 yıllarında en büyük eseri olan ve annesine adadığı Pastoral Şiir Kitabı’nı vücuda getirdi. Komornicka daha doğrusu Piotr Odmienica Włast dünyaya gösterilmeyen zararsız bir deli muamelesi görüyordu. Savaşın sonunda Grabowo harap oldu ve Maria Izabelin’deki hastaneye kaldırıldı. Zofia Villaume (Zahrtowa) onu orada buldu. Kadınlar Komornicka’nın Maria olarak imzasını attığı yazışmalara geri döndüler. Kız kardeşi Aniela’ya yazdığı mektuplarda yine hayatının sonuna gelmiş bir kadın olarak yazıyordu. Yazar 8 Mart 1949’da öldü. Cenazesi basitti ve Mary’ye bakan rahibeler ona bir elbise giydirdiler. Törene yalnızca Rahibe Aniela katıldı.