• HAKKIMIZDA
  • Dergilerimiz
  • Serbest Kürsü
  • Kitap
  • Resim
  • Anasayfa
  • Yazarlarımız
Seb-i Yelda
  • HAKKIMIZDA
  • Dergilerimiz
  • Serbest Kürsü
  • Kitap
  • Resim
  • Anasayfa
  • Yazarlarımız
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • HAKKIMIZDA
  • Dergilerimiz
  • Serbest Kürsü
  • Kitap
  • Resim
  • Anasayfa
  • Yazarlarımız
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Seb-i Yelda
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
TRABZONLU KONSTANTİN

TRABZONLU KONSTANTİN

Kasım 25, 2024
içinde AHMET AYDIN
Reading Time: 5 dakika okundu
0

AHMET AYDIN

Bahadır uzun zamandır bir nefes almak, ailesiyle beraber yılların yorgunluğunu üzerinden atmak, topraklama yapmak istiyordu. Bunun için Temmuz ayında Selanik’te biraz dinlenmek için gereken her şeyi hazırlamıştı. Temmuzun sonunda ailesiyle birlikte işte Yunanistan’daydı. Havası, ortamı sanki uzun yıllar burada yaşamış gibi hissettiriyordu. Kendini atmosfere bıraktı.

Selanik’in Kordon Boyu akşamüstünün altın rengi ışıklarıyla süslenmişti. Ege’nin dingin suları kıyıya vururken yılların ve coğrafyaların ötesinden gelen, sanki öncesinde birbirini tanıyormuş gibi iki ruh birbirini çekiyordu. Kordonda ailesiyle akşam gezmesindeyken deniz kenarında bir delikanlının gözü onlara takılmıştı. Bahadır da oraya doğru yaklaştı. “Merhaba.” dedi. Delikanlı samimi bir cevapla;

“Merhaba.” dedi. “Siz Türk müsünüz?”

“Evet, Türküm.” Biraz balkan göçmenine benzettiği delikanlıya sordu. “Siz nerelisiniz?”

“Ben Rum’um. Trabzon Rumlarından.” Bahadır birden heyecanlandı. “Trabzon mu?”

“Evet, Trabzon. 1936 yılında göç ettik oralardan. Önce Gürcistan Batum, Tiflis sonra Yunanistan Selanik. Ailem, annem ve kardeşim burada, Selanik’in Menemen köyünde birlikte yaşıyoruz.

“Ben de Trabzonluyum” dedi Bahadır. “Bu eşim, bu annem, bunlar da çocuklarım.”

Tanıştılar Konstantin ve Bahadır. Selanik’te kordonda demlenmeye başladı muhabbet. 50 yaşındaki Trabzonlu Bahadır yıllar sonra bir göç hikâyesi dinleyeceğini tahmin etmişti belki ama kendi şehrinin yankılarını bulacağını düşünememişti.

Konstantin 1936 yılında Trabzon’dan göç etmek zorunda kalan bir Rum ailesinin torunuydu. Otuzlu yaşlarındaydı. Önce Gürcistan’a sonra Selanik’e savrulmuşlardı. Şehirler değişmişti ama kalplerinde taşıdıkları Trabzon hep aynıydı. Konuşmaya başladıklarında dilin, coğrafyanın ve zamanın sınırlarını aşan bir samimiyet doğdu. Rumca, Türkçe birbirine karıştı; tıpkı Trabzon’un çok kültürlü dokusunda olduğu gibi. Konstantin Bahadır’la Türkçe, Bahadır’ın annesiyle *Romeika, kızıyla İngilizce, oğluyla Rusça konuşunca ortam daha da büyülendi. Muhabbet kaynadıkça kaynadı.

“Dedem Trabzon’da doğmuş.” dedi Konstantin gözlerinde uzak bir anıyı canlandırır gibi. “Oraları hiç unutamadı. Dağları, denizi, sokaklarını, insanlarını. Bir gün geri döneriz diye umdu hep ama nasip olmadı.” Bahadır başını hafifçe salladı. Yabancı değildi bu hikâyelere. Pek çok öğrencisinin ailesi benzer öyküler anlatırdı ona. Ama bu kez karşısındaki yabancı değildi, sanki yıllardır tanıdığı uzak bir dostuydu.

“Göç zor.” diye yanıtladı Bahadır. “Ama en zoru geride bıraktığın şeylerin hep seninle kalması. Hiç tam anlamıyla ayrılamıyorsun aslında bıraktığın yerlerden.” Kendi ailesinde de benzer hikâyeler vardı. Her göç iki şehir arasında bir bağ kurar, insanı iki yerde birden tutardı. Şimdiki hali Konstantin’den farklı değildi ki? O da iki yer arasında, araftaydı.

Sohbet ilerledikçe iki insanın hayatında farklı yollarla var olan Trabzon konuşmalarının merkezine yerleşti. “Trabzon’da ne kaldı ki şimdilerde?” diye sordu genç adam. “Koşmaktan yorulduğumuz o taş sokaklar, cami ile kilisenin bir arada durduğu o zamanlar hâlâ var mı?”

Bahadır derin bir nefes aldı yüzünde hafif bir hüzün. “Trabzon değişti, her şehir gibi. Ama bazı şeyler hiç değişmedi; denizin kokusu, rüzgarın sesindeki o tanıdık hüzün. Ve tabii insanın içindeki hatıralar ve sevdiklerine duyduğun özlemler. Aynı eskisi gibi.”

Bu sözler üzerine Konstantin sessizce denize bakarak düşündü. Kendi şehrine hiç dönmemiş veya dönememiş insanların hikâyeleriyle büyümüştü. Dedesi, çok sevdiği ninesi, akrabaları, sevdikleri. Şimdi de Trabzon’u uzun zamandır görmemiş kendisi gibi onu özleyen biriyle yoğruluyordu duyguları.  “Bazen dilini bilmediğin bir şeyle de bağ kurarsın.” dedi, “Tıpkı bugün seninle Rumca ve Türkçe karışık konuştuğumuz gibi.”

Bahadır gülümsedi. “Dil insanları ayırmak için değil, birleştirmek içindir.” dedi. “Trabzon da böyleydi. Türkü, Rumu, Ermenisi herkesin birbirini anlayabildiği bir yerdi. Şimdi birkaç dili biliyor insanoğlu ama ayrılıkların, gurbetlerin, hasretlerin sonunu getiremedi ”

Akşam karanlığı ağır ağır inerken iki yabancı paylaştıkları bu derin ortaklıkla daha da yakınlaştılar. Hikâyeleri farklıydı belki ama kökenleri aynı coğrafyadan, aynı denizin kıyısından geliyordu. Aynı tavanın balıklarıydı onlar. Göçün acısını, ayrılığın izlerini konuştular ama her cümlede yeni bir dostluğun doğduğunu da hissettiler birbirini uzun zamandır görmemiş iki kardeşin buluşması gibi.

“Bir gün Trabzon’a gitmek ister misin?” diye sordu Bahadır sesinde davetkâr bir tonla. Konstantin gözlerini kısarak düşündü. “Belki.” dedi. “Belki de Trabzon sadece bir şehir değil, bizim gibi insanlarda yaşamaya devam eden bir ruh. Oraya gitmesem bile burada yaşadığımız  bu an benim için Trabzon’a dönmek gibi. Biliyor musun, neyi öğrendiysek o zaman nenelerimizden, dedelerimizden şimdi yaşatmaya devam ediyoruz Menemen’de.”

Laf lafı açtı ama zamanın akrep ve yelkovanı su gibi eriyip gitti muhabbetin içinde. Daha Menemen’e dönecekti Konstantin. Kucaklaştılar, sarıldılar kardeş gibi. “Ne zaman isterseniz Menemen’e gelin, kapımız her daim açık.” dedi ve telefon numarasını verdi Konstantin. Bu sözlerin ardından banktan kalktılar. Selanik’in serin akşamında yürürken arkalarında sadece bir sohbet değil, yepyeni bir dostluk bırakmışlardı. Her ikisi de farklı yerlerden gelmiş, aynı şehirde buluşmuştu. Trabzon onları birbirine bağlayan görünmez bir ip olmuştu. Ve artık biliyorlardı ki Trabzon onların içinde hep var olmaya devam edecekti. Kökleriyle yaşayacaklardı ve oradan çiçek vereceklerdi yine.

  • Romeika; Pontus Rumcasını konuşan kişiler, konuştukları dile Romeika (Ρωμαίκα) adını vermişlerdir.
Etiketler: #AHMETAYDIN#DRAA#SEBIYELDA-AHMETAYDIN#TRABZONLUKONSTANTIN
SendShareTweet
Önceki Yazı

NASIHAT

Sonraki Yazı

AFORİZMALAR/ FRANZ KAFKA

admin

admin

Benzer Yazılar

ŞEMS-İ TEBRİZİ’NİN “MAKALAT” ESERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
AHMET AYDIN

ŞEMS-İ TEBRİZİ’NİN “MAKALAT” ESERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

Mart 27, 2025
Şeb-i Yelda’nın 15. Sayısı Yayımlandı!
AHMET AYDIN

Şeb-i Yelda’nın 15. Sayısı Yayımlandı!

Şubat 5, 2025
MERHABA SEVGİLİ DOSTUM.
AHMET AYDIN

MERHABA SEVGİLİ DOSTUM.

Ocak 24, 2025
KISA KISA ZBİGNİEV HERBERT
AHMET AYDIN

KISA KISA ZBİGNİEV HERBERT

Ekim 24, 2024
UKRAYNALI MÜCADELECİ BİR GETMAN; PROF. DR. İRİNA PRUSHKOVSKA
AHMET AYDIN

UKRAYNALI MÜCADELECİ BİR GETMAN; PROF. DR. İRİNA PRUSHKOVSKA

Mayıs 15, 2024
Sonraki Yazı
AFORİZMALAR/ FRANZ KAFKA

AFORİZMALAR/ FRANZ KAFKA

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Koşulları Ve Şartları Kabul Ettim Privacy Policy.

Popüler

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
KİTAP İNCELEMESİ “BURUN”

KİTAP İNCELEMESİ “BURUN”

Mayıs 15, 2024
İNSAN NEDEN YAZAR ve NASIL YAZMALI?

İNSAN NEDEN YAZAR ve NASIL YAZMALI?

Mart 7, 2024
Sayı 12

Sayı 12

Mayıs 15, 2024
ŞEB-İ YELDA DENEME YARIŞMASI“YAZSAM, HAYATIM ROMAN OLUR”

ŞEB-İ YELDA DENEME YARIŞMASI“YAZSAM, HAYATIM ROMAN OLUR”

Şubat 23, 2024
PAYINA NE DÜŞTÜ?

PAYINA NE DÜŞTÜ?

1
AZİZE KATARZYNA

AZİZE KATARZYNA

1
BİR AVUÇ DUA

BİR AVUÇ DUA

1
SAYI 2- AĞUSTOS 2020

SAYI 2- AĞUSTOS 2020

0
Çok Beklenen Şeb-i Yelda 16. Sayısı Çıktı

Çok Beklenen Şeb-i Yelda 16. Sayısı Çıktı

Nisan 25, 2025
ŞEB-İ YELDA DERGİSİ 16. SAYISI OKURLARIYLA BULUŞUYOR! 🎉

ŞEB-İ YELDA DERGİSİ 16. SAYISI OKURLARIYLA BULUŞUYOR! 🎉

Nisan 22, 2025
Polonya’nın Milli Şairi: ADAM  MICKIEWICZ

Polonya’nın Milli Şairi: ADAM  MICKIEWICZ

Nisan 18, 2025
BU DA DEĞİL

BU DA DEĞİL

Nisan 17, 2025

Son Yazılar

Çok Beklenen Şeb-i Yelda 16. Sayısı Çıktı

Çok Beklenen Şeb-i Yelda 16. Sayısı Çıktı

Nisan 25, 2025
ŞEB-İ YELDA DERGİSİ 16. SAYISI OKURLARIYLA BULUŞUYOR! 🎉

ŞEB-İ YELDA DERGİSİ 16. SAYISI OKURLARIYLA BULUŞUYOR! 🎉

Nisan 22, 2025
Polonya’nın Milli Şairi: ADAM  MICKIEWICZ

Polonya’nın Milli Şairi: ADAM  MICKIEWICZ

Nisan 18, 2025
BU DA DEĞİL

BU DA DEĞİL

Nisan 17, 2025
  • HAKKIMIZDA
  • Dergilerimiz
  • Serbest Kürsü
  • Kitap
  • Resim
  • Anasayfa
  • Yazarlarımız
Mail: sebiyelda2020@gmail.com

© 2024 By Secret

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • HAKKIMIZDA
  • Dergilerimiz
  • Serbest Kürsü
  • Kitap
  • Resim
  • Anasayfa
  • Yazarlarımız

© 2024 By Secret

Bu web sitesi çerezleri kullanır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek çerezlerin kullanılmasına izin vermiş oluyorsunuz. Ziyaret edin Privacy and Cookie Policy.