Sözlük, kıskançlık kelimesini “bir rakibe karşı kıskançlık, başarılı veya avantajlı birisine karşı kıskançlık ya da bir başkasının başarısına ya da sahip olduğu avantaja karşı olmak” olarak tanımlamaktadır.
Bu bir çeşit hastalık sayılabilir mi?
Kıskançlık hem bir sebep hem de bir sonuçtur. Hastalık demek yerine davranış bozukluğu tabiri daha yerinde olur. Esasında başka rahatsızlıkların göstergesidir. Özgüven eksikliği, ruhsal bunalım, depresyon, kaygı bozukluğu gibi problemlerle birlikte seyredebilir.
Kıskançlık genelde iki farklı biçimde yaşanır. İlki başkasında olan maddi ya da manevi değeri/önemi olan bir şeyin neden kendisinde olmadığını acılı biçimde sorgulamayı ve bu süreçte yaşanan duyguyu ifade eder. İkincisi ise kendisinde olan maddi ve/veya manevi değeri/önemi olan bir şeyi kaybedeceği ve ondan mahrum kalacağı ile ilgili bir duygudur.
Özenmek, imrenmek ve haset etmek ile benzerlikleri olmakla birlikte niteliksel olarak çok farklıdır. Özenmek ve imrenmek de ‘onda da olsun, bende de olsun’, kıskanmada ‘bende de olsun fakat mümkünse onda olmasın’, haset etmekte ise ‘onda olmasın, ben de olsun’ ya da ‘onda da olmasın’ anlayışı vardır. Özenme ve haset etme yalnız bir başkasında olan ile ilgili iken kıskanma başkasında olan yanında elindekini kaybetme ya da kaptırma korkusu ile de ilgili olabilmektedir.
Araştırmalar, bazı kişilik tiplerinin kıskanç olma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Peki, bu insanların ortak özellikleri nedir? Benmerkezcilik, kendini güvende hissedememe, sözünün eri olamama ve kendini beğenme.
Kıskançlığın ardında, ilişki ve sizin açınızdan önem arz eden kişilerin nasıl davrandığı hakkında çarpık düşünceler vardır.
Kıskançlığı artıran nedenlerden biri rekabettir. İstenen olmak, yükselen olmak, sevilen olmak, aranan olmak kıskançlık duygularını harekete geçirir. Eğer bu duygu kişiyi işini daha iyi yapmaya yöneltirse yapıcıdır. Ancak bunun yerine kıskandığı kişileri yıkmaya, kendine haksızlık yapıldığını, değerinin bilinmediğini, başkalarının çalışmaları nedeni ile değil, çeşitli nedenlerle kayırıldıklarını ileri sürüyorsa kıskançlık verimi düşürür.
Patolojik boyutta kıskançlık yaşayanların kendine güveni yoktur, komplekslidir, kaybetme korkusu sorunları yaşar. Kıskançlık egodan kaynaklı gelişen bir duygudur.
Kıskançlık herkeste farklı nedenlerden ortaya çıkabilir. Çocukken yaşanan bir kayıp ya da güven duymama takıntısı, kişisel ruhsal bozukluklar aşırı kıskançlık sorunlarına yol açabilir.
Bir görüşe göre: “Ebeveyn tarafından çocukluğunda yeterince ilgi ve sevgi görmeyen, aşağılanan, insan yerine konmayan, fikri sorulmayan çocuk, kendine güvensiz bir kişilik yapısına sahip olmaktadır. Kıskançlığın en büyük nedenlerinden biri bu aşağılık duygusudur.”
Kendisini yetersiz ve değersiz gören ya da değerlilik duyguları dış etkilerden çok kolay etkilenen kişilerin çoğunlukla kıskanç oldukları görülmektedir.
Kıskançlık yaşayan kişiler yaşandığını düşündükleri rekabette yarışı kaybedeceklerini düşünerek kendilerini değersiz, önemsenmeyen, sayılmayan ve sevilmeyen bir insan gibi hissederler.
Kendinden emin olmayan, kendi olumlu ve olumsuz yanlarını göremeyen veya görmek istemeyen, kendine sorduğu yüzleşme sorularını yanıtlayamayan, olgunluğa ulaşmamış kişi, herkesi kıskanmakla ve herkesle delicesine yarışmakla yaşamını heba eder. “Kıskançlık, incinmiş ruhların sadizmidir.” Sonun başlangıcıdır.
“Kıskançlık sadece eylemde değil, konuşmalarda bile hissedilen, farkına varılabilen bir duygudur. İnsanın sahip olduğu şeylere karşı, az veya çok zaafının olduğu bir gerçektir.
Kıskançlık ve ileri düzeyi olan haset bu duygulara can veren kemirgeni yer bitirir. Sevgi, paylaşma kıskanılır, “Sende var, bende niçin yok?”, “Ben de, ben de…”, “Benim neyim eksik” söylemleri herkesi ve her şeyi kıskanan, ne görürse isteyen, kopya yaşamlar süren maymun iştahlı güruhun temel söylemidir. Evrensel, bilinçli, gerçek insana, beyhude yaşayan sayısal yığıntı kümesinin göze sokarak yaptığı değersizlikler maalesef rahatsızlık verir.
Sevgiyi görür kıskanır, mal-mülk onun cebinden çalınıp alınmış gibi kıskanır, bir hayırlı olsun diyemez, boğazı düğümlenir. Açlık, doymak bilmezlik, yarışma hastalığı, tamahkârlık, sürekli daha fazlası için yanıp tutuşma kem gözlerden dışarıya yansır.
Ortak özellikleri sürekli, hiç durmaksızın dedikodu yapmaları ve ortamda olmayan kıskandıkları kişileri iğrenç sohbetlerinde anmalarıdır.
Mesele bir açıdan da tatmin meselesidir. Doymak bilmez açlık ve tamahkârlık kıskançlığı da beraberinde getirir.
Çok güçlü ve yıkıcı bir duygudur, ilk cinayetin sebebi olarak da gösterilir.
Kıskançlığın bir adım ötesi hasettir ki bu, kıskanılanın sahip olduğunu yitirmesini istemek ve hatta bunun için harekete bile geçmektir. Haris, zekâ özürlü, yakıp yıkıcının hedefi mutluluğu yıkmaktır. Dedikodu, yalan kıskançlıkta zirve yapan insanımsının yapısıdır. O, kendi karanlık dünyasında hep diğerine göre daha şanssızdır.
Kıskançlık ve haset damarlarında dolaşan kişi kendi hakkında sitayişle konuşmaya bayılır. Abartır, yarışır, sohbetlerde işine gelmeyen konularda şişer ve kızarır. Bu zehirli duygu onun söylemini, düşüncesini ve eylemini yönlendirir. Bir fare gibi kendini ve çevresini kemirir. Hasede gark edip yerleştiği bünyeyi yer bitirir. Kendini kontrol etmek, sorgulamak ve kendine hâkim olmak onların sözlüklerinde yer almaz.
Haset bir başkasıyla karşılaştırma sonunda kendini dezavantajlı durumda görme sonrasında ortaya çıkar. Bu değerlendirmeye kendini daha değersizmiş gibi hissetme, üzüntü ve öfke de eşlik eder. Uzun süreli ilişkilerde haset o kişiden nefret etmeye yol açar.
Haset etme bir insanda olabilecek her şey (mal, mülk, şan, şöhret, tanınma, bilinme, sevilme, makam, güzellik, sağlık, sosyal çevre, bilgi, beceri, tecrübe) ile ilgili olabilmektedir.
Kendinde var olan hasedi görmek istemeyenlerin içindeki haset başka duygu ve davranışlarda kendini gösterebilir. Sürekli yakınmak, haksızlığa uğradığını düşünmek ve söylenip durmak bazen hasedi maskeleme görevi görür.
Kıskançlık aslında sizin bilinçaltında istediğiniz ödülleri, övgüyü, diğerlerinin onayını istediğinizi anlatan bir duygudur.
Haset eden, haset ettiği kişinin başına bir şey geldiğinde ya da haset ettiği konuyla ilgili bir kaybı olduğunda buna açıkça ya da gizli gizli sevinir.
‘Hasedinden çatlamak‘ sözü hasedin psikolojik etkilerini çok güzel ifade eden bir deyimdir. Aşılamayan haset insanı mutsuzluğa mahkûm eder.
Kıskançlıkla baş etmek
Tamamen yok edilebilir mi?
Yok edilemez, ancak yönetilebilir. İnsan sosyal bir varlık ve elbette kendini kıyaslama farkındalığına ihtiyacı vardır. Kıskançlık terapisinde ilkel duyguyu olgunlaştırmak amaçtır, kişiyi algısal ve davranışsal olarak ilkel bir duygu olan kıskançlıktan, olgun bir duygu olan şükrana taşımak izlenen yoldur.
Kişi, kendi kendine tedavi edebilir mi?
Özgüven telkin ederek, her insanın biricik olduğunu kendine aşılayarak elbette edebilir. Kıskançlık duygusu ergenlikten itibaren azalan bir eğride seyreden yaşla birlikte kişinin yaşamına etkisini kaybeden bir duygudur. Örneğin, pırlanta dünyanın her yerinde pırlantadır ve değerlidir, her insan da bir pırlantadır. Ya da kendinizi bir istiridyeden çıkan tek bir inci tanesi olarak da görebilirsiniz.
Kıskançlığı en çok tetikleyen durumlar neler oluyor?
Kişinin öz bakımıyla fazla ilgilenmesi, maddi güç, fiziksel güzellik, kalabalık sosyal ağlara dahil olma, statüsel güç, rekabet algısı oluşturan her durum, duygusal manipülasyonlar ve sonunda bir ödül yatan her durum tetikleyebilir.
Erkek ve kadın genellikle neden kıskanıyor?
Erkekler genellikle maddi ve statüsel gücü kıskanırken, kadınlar fiziksel güzellik ve partnerlerini kıskanıyorlar. Kadınların daha çok kadınları incelediği ve kıskandığı söylenebilir. İlişkilerde sıklıkla kişilerin geçmişteki ilişkide oldukları kişileri de kıskanma en çok karşılaşılan durumdur. İş ortamındaki dostlukları kıskanma da en yoğun yaşanan durumlardan biridir. Kişinin bizzat kontrol edemediği, yeterince bilgi sahibi olmadığı ve ilk kez karşılaştığı durumlarda kıskançlık duygusu ortaya çıkıverir.
Sosyal medya, kıskançlığı tetikliyor mu?
Sosyal medyanın hayatımızda büyük bir yer işgal etmeye başlamasıyla beraber bunun oluşturduğu en büyük sorun kıskançlık duygusunu tetiklemesi diyebiliriz. Geçmiş ilişki ağlarını yeniden yapılandıran, herkesin özgürce paylaşım içinde olduğu ve kişinin inisiyatifinde olan bir ortam meydana getiren sosyal medya, ikili ilişkilerde kıskançlığı arttırmaktadır. Her iki cins için de kişinin gittiği yerlerden, yediğine içtiğine, birlikte olduğu kişilerden, fotoğraflarına kadar paylaşması bunu yapamayan veya nispeten daha azıyla yetindiğine inananlarda kıskançlık duygusuna yol açmaktadır. Sanal dünyada hayranlık kazanmak, takipçi sayını arttırmak, görsel olarak beğenilmek, yaptıklarını sunabilmek, tanışmak, bağlanmak kıskançlığın ana nedenleridir.
Özgüveni geliştirmek için güçlü yanlarının ve müteşekkir olunan şeylerin bir listesinin çıkarılması ve bu nimetler için minnet duyulması gereklidir.
Kıskançlığını, en iyi haline ulaşma yolunda kendini motive etmek için kullanmak gerekir. Hayatta arzuladığımız şeylere ulaşmak için bir eylem planı oluşturmak, etrafımızda olumlu insanlar bulundurmak lazımdır.
ZAFER AYVAZ
Kaynaklar
Bengi Semerci. “Kıskançlık işe yarar mı?”
Berk Yüksel. “Kıskançlık”. http://apelasyon.com/Yazi/684-kiskanclik
Erol Özmen. “Kıskançlık”. https://psikoloji-psikiyatri.com/kiskanclik/
Erol Özmen. “Haset”. https://psikoloji-psikiyatri.com/haset/
Özlem Yılmaz Küçük. “Kıskançlık üzerine bilinmeyen tüm gerçekler.” http://www.harpersbazaar.com.tr/yazarlar/cr_ozlem_yilmaz/2013/07/30/kiskanclik-uzerine-bilinmeyen-tum-gercekler